Dünyada Hayat Nasıl Oluştu?
Apollo 16’nın dünyaya getirdiği Ay toprağı örneklerini bir kez daha inceleyen araştırmacılar dünyadaki hayatın uzaydan geldiği idialarını destekleyen bir sonuçla karşılaştılar. Dünyanın atmosferi, jeolojik tarihini okuyabileceğimiz maddelerin kısa zamanda bozulmasına sebep oluyor. Bu yüzden bilimadamları dünyanın uydusu Ay’a bakma yoluna gidiyor.
Yapılan incelemelere göre Ay bundan 400 milyon yıl önce ağır bir göktaşı bombardımanına maruz kaldı. Berkeley Üniversitesi’nden Richard Muller konu hakkında şunları söylemiştir; ‘Meteor hareketlerinde 400 milyon yıl önceki artış yeryüzündeki Kambriyen Çağı ile aynı zamana rastlıyor. Bu çağda yeryüzünde ansızın birçok yaşam biçimleri ortaya çıktı. Balıklar, kuşlar ve insanın ataları konumundaki canlılar hep bu çağda yeryüzünde görülmeye başladılar. Çoğu insan yeryüzüne düşen meteorların yıkıma neden olduğunu düşünmekte. Oysa bu çarpmalar hayatın çeşitlilik kazanmasına, renklenmesine de neden olmuş olabilir.
İncelemeler, Ay’dan getirilen ve meteor çarpmaları sonucunda camlaşmış küçük taneler üzerinde yapıldı. Bu taneler birer küçük radyoaktif saat niteliğini taşıyor. Böylece yaşlarını hesaplamak da kolaylaşıyor. İçerdikleri potasyumun argon gazına dönüşmesi süreci değerlendirilerek taneciklerin yaşları ölçülebiliyor.
Bu konudaki görüşler yeni olmamakla birlikte görüşleri destekleyen bulguların elde edilmeye başlanması yeni yeni gerçekleşmekte.Bunlardan biri de 1996 tarihli NASA keşfi. 7 Ağustos 1996’da NASA’dan yapılan açıklamada, Mars orijinli bir göktaşında, bundan 3.6 milyar yıl önce Mars’ta ilkel bir yaşam biçimine kanıt gösterilebilecek izler bulunduğu ifade edilmişti.Konuyla ilgili bir makale yazan bilimadamı Paul Lutus bu araştırmaları şöyle özetliyor:’Öncelikle Mars’a insanlı ya da insansız uzay araçları göndererek daha fazla numune elde etmeliyiz. Oradaki yaşamın DNA temelli bir yaşam olup olmadığını saptamalıyız. Eğer oradaki yaşam dünyadakinin aksine DNA temelli değilse bundan şu sonuç çıkar: Her gezegendeki yaşam biçimi, o gezegenin kendi özelliklerine bağlı olarak gelişir. Bu özellikler arasında sıcaklık, atmosfer basıncı, sıvı durumdaki suyun varlığı ve nitelikleri ile bu şartların uygun süre mevcudiyetini koruması sayılabilir. Bunun da anlamı her gezegenin potansiyel bir yaşam mekanı olduğudur. Ancak Mars’taki yaşam DNA temelli ise bu durumda Dünya’daki ve Mars’taki yaşamın kökenlerinin aynı olduğunu düşünmemiz gerekecektir. DNA, farklı koşullar altında aynı şekilde gelişecek kadar basit bir mekanizma değildir çünkü. Bu durumda da şu üç sonuç ortaya çıkar; 1. Dünyadaki DNA bir şekilde Mars’a ulaştı. 2. Mars’taki DNA bir şekilde Dünya’ya ulaştı. 3. Mars ve Dünya aynı kaynak tarafından tohumlandı.
Hayatın Mars’tan Geldiğina Dair Yeni Kanıtlar
Yeni araştırmalar, mikroorganizmaların Mars’tan Dünya’ya doğru bir yolculuk yapmış olabileceğini gösteriyor Bilim dünyası çok uzun bir süre yaşamın dünyada filizlendiğini öne sürdü. Geleneksel hipoteze göre, en eski canlı hücreler, yaşadığımız gezegen üzerinde milyarlarca yıl önce kimyasal evrim sonucu oluştu. Canlı maddelerin, cansız maddelerden oluştuğuna inanan görüş ‘Abiogenez’ olarak biliniyor. Bu görüşün alternatifi ise canlı hücrelerin uzaydan geldiği şeklinde. Ancak son yıllarda ortaya çıkan bilimsel gelişmeler, dünya biyosferinin diğer gezegenlerden gelen toz ve parcaçıklardan oluştuğu yönünde. Geçtiğimiz son 30 yılda, bilim insanları taşların arasındaki gaz bileşimlerinin özelliklerinden yola çıkarak, Mars’tan geldiği saptanan 30’u aşkın göktaşı üzerinde incelemelerde bulundu. Sonuçta biyologlar, bu göktaşlarının içinde uzun bir yolculuk yapmaya dayanıklı organizmaların varlığını keşfetti.
Bilim dünyası, biyolojik maddelerin gezegenler arasında taşınması konusunu araştırıyor. Yaşam nerede ve nasıl oluştu? Yaşamın, bildiğimizin ötesinde radikal farklılıkta biçimleri söz konusu mu? Evrendeki yaşamda ortak noktalar hangileri? Dünya’daki hayatın başlangıcının, uzaydan Dünya’ya gelen sporlara dayandığını ileri süren bir hipotez olan ‘panspermia’ sözcüğünü ilk ortaya atan kişi, Yunan filozof Anaksagoras. Modern dönemde de birçok araştırmacı, İngiliz fizikçi Lord Kelvin, İsveçli kimyager Svante Arrhenius ve DNA’nın mucitlerinden Francis Crick, panspermia hipotezini geliştiren çalışmalar yaptılar.Panspermia senaryosunun tüm aşamalarını kanıtlayacak bulgulara erişmek imkansız olduğu için, araştırmacıların belirli bir zaman dilimi içinde ne kadar biyolojik maddenin ya da canlı hücrenin Dünya yüzeyine geldiğini tespit etmesi mümkün değil. Ayrıca gelen maddelerin Dünya’da yaşamı başlattığını da kanıtlamak mümkün görünmüyor. Örneğin, Mars’tan gelen mikroplar belki de Dünya’da yaşam başladıktan sonra gelip evrime katkıda bulundu!
Bu konuda Scientific American dergisinde ve diğer bilim sitelerinde yeni tartışmalar alevlendi. Bu yazılara göre, konunun felsefe yelpazesinden deneysel araştırmalara uzanması 1950’lerden sonra gerçekleşti. British Columbia Üniversitesi’nden astrofizikçi Brett Gladman, Dünya’dan Mars’a transfer olan parçacıkların, Mars’tan Dünya’ya gelenlere oranla çok daha küçük miktarlar olduğunu saptadı. Göktaşları ve kuyrukluyıldızların Mars üzerindeki etkilerinin araştırıldığı çalışmada, Mars parçacıklarının çok sayıda ve farklı yörünge içinde hareket ettikleri tespit edildi. Gladman ve arkadaşları, her birkaç milyon yılda bir Mars’ın güçlü bir yörüngesel etkiye girerek yüzeyinden fırlattığı taş ve kaya parçalarının Dünya’ya kadar erişebildiğini buldular. Yani Panspermia, teorik olarak gerçekleşmesi mümkün bir olgu.
Bilimadamları, Mars’tan gelen iki tür göktaşı tespit ettiler: 11 milyon yıl önce bir kuyruklu yıldızın etkisi ile kopan Nakhliit adlı kaya parçacıkları ve bundan 4 milyon yıl önce kızıl gezegenden ayrılan ALH84001. ALH84001, 1996 yılında meşhur oldu. NASA Johnson Uzay Merkezi’nden David McKay önderliğinde bir grup araştırmacı, bu kayanın üzerinde fosil halinde mikroorganizmaların bulunduğunu ve bunların Dünya’daki bakterilere benzer nitelikler gösterdiğini tespit etti. Mars Radyasyon Çevre Deneyi veya MARIE (Martian Radiation Environment Experiment) olarak bilinen uzun vadeli bir araştırma ise, hálá sürüyor. 2001 yılında NASA tarafından Mars’a gönderilen ve yörünge etrafında dolaşmasını sürdüren uzay aracı MARIE’nin taşıdığı hassas aygıtlar da, galaktik kozmik ışınları ve enerjik güneş parçacıklarında ölçümler yapıyorlar
Son Yorumlar