İnsan Hayvan Karışımı Hibrit Yaratık Üretimi Mümkün mü?
Ünlü İngiliz yazar Herbert George Welles’in 19’uncu yüzyılın sonlarında kaleme aldığı ve sinemaya da birkaç kez uyarlanan romanı ‘‘Dr. Moreau’nun Adası’’ romanı, gerçek mi oluyor? Bilimadamları, insanla hayvanların karışımından melez bir ırkın yaratıldığı romandaki gibi, insan hücresini domuz yumurtasıyla döllendirerek melez bir embriyo elde ettiler. Son olarak Marlon Brando’nun başrolünü oynadığı ‘‘Dr. Moreau’nun Adası’’ filminde insan-hayvan kırması yaratıklarda, hayvani özellikler giderek ağırlık kazanıyor ve kontrolden çıkıyorlardı.
Kaliforniya’daki Salk Enstitüsü laboratuvarlarında, kafeslerinin içinde koşuşturup duran bir takım tuhaf hayvanlar, yiyor, içiyor, çiftleşiyor ve yanlarına gelen insanlardan kaçmaya çalışıyor. İlk bakışta sıradan farelere benzeyen bu hayvanlar, doğal yöntemlerle dünyaya gelmiş kuzenlerinde olmayan gizli bir özellik taşıyor. Bu özellik, beyinlerinin içinde görmelerine, duymalarına ve düşünmelerine yardım eden canlı insan nöronlarının bulunması. Salk Enstitüsü’nden biyolog Fred Gage, Alzheimer ve Parkinson gibi sinir ölümüyle ilgili rahatsızlıklara yakalanan insanlarda nöronların nasıl dejenere olduğunu ve öldüğünü anlamak için bu yarı insan, yarı hayvan yaratıklar üretilmiş. Doğal olarak insan beyni üzerinde deneyler yapmak mümkün olmadığı için, az miktarda da olsa insan beyin hücresi taşıyan hayvanların insan araştırmalarının yerini doldurabileceği belirtiliyor.
İngiliz Avam Kamarası’ndan, kök hücre araştırmaları için insan-hayvan karışımı melez embriyon üretilmesine izin çıkmış durumda. Yasal düzenlemeye göre insan hücre çekirdeği, genetik özellikleri silinmiş inek ya da tavşan yumurtasıyla döllendirilebilecek. Embriyon, laboratuvar ortamında 14 güne kadar büyütülebilecek. %99.9 oranında insan, % 0.1 oranında da tavşan, domuz, inek, keçi ya da koyun olan bu embriyolardan kök hücre elde edilebilecek. Yasa gereği insan-hayvan karışımı melez embriyoların, kadın veya hayvan rahmine yerleştirilmesi ise yasak. Diğer organlara dönüşme yeteneği bulunan kök hücreler, tüm hücrelerin anası olarak kabul ediliyor.
İngiltere İnsan Kısırlık ve Embriyoloji Birliği tarafından verilen izinle insan hayvan melezi embriyoların üretildiği tek ülke olan İngiltere’nin bu uygulaması tepkileri de beraberinde getirdi. İngiliz bilimadamları, yapılan deneylerin insan ve hayvan türlerinde istenmeyen değişikliklere neden olabileceği konusunda uyardı. Katolik Kilisesi, ’Frankenstein melezleri’ diye tanımlanan bu bilimsel araştırma karşısında tavır aldı. İskoçya Katolik lideri Kardinal Keith OBrien, melez embriyon araştırmalarını ’iğrenç’ olarak tanımladı. Yasaya, dinsel olduğu kadar, etik ve hukuki gerekçeler öne sürerek karşı çıkanlar da var. İnsan-hayvan karışımı hibritlerin üretilmesine karşı olanlar, etik dışı buldukları melez embriyoları ‘doğanın işine karışmak’ olarak görüyor.
Tıbbi Gerekçeler
Bilimadamları, yıllardan beri insana yedek organ üretmenin yollarını arıyor. Bunun için de iki yola başvuruyorlar. Birincisi, klonlama yöntemiyle embriyolardan alınan kök hücrelerle yedek doku ve organ elde etmek. İkincisi ise iç organları insana en fazla benzeyen canlı olan domuzdan yararlanmak. Fakat insan bağışıklık sisteminin domuz organlarını reddetme olasılığı bir hayli büyük. Ayrıca yasalar, insan embriyonu üzerinde deneyler yapılmasını kısıtlıyor. İşte bilim adamları şimdi bu yasağı insan hücresini, domuz yumurtasıyla döllendirerek aşmaya çalışıyorlar.
Bilimadamları bu yarı insan hayvanlara “kimera” adını veriyor. Yunan mitolojisinde kimera aslan kafalı, keçi vücutlu ejderha kuyruklu bir canavardır. Yunanlılar kimeraları “canavar” olarak nitelendirir, çünkü bu yaratıklar her türün spesifik ve tek bir kategori oluşturduğunu savunan doğa yasasını ihlal ederler. Kimeralar binlerce yıl sadece mitolojik bir varlık olarak düşünülürken 1984 yılında Nature adlı bilim dergisinde çıkan bir haber bu genel kanının değişmesine yol açtı. O güne dek görülmemiş türde bir hayvan söz konusu derginin kapağını süslüyordu. Danimarkalı embriyolog Steen Willadsen, koyun embriyosundan aldığı hücreleri keçi embriyosundan aldığı hücrelerle bir laboratuvar kabında birleştirdi. Ve ortaya “geep“(goat ile sheep sözcüğünün karışımı) adı verilen
keçi kafalı, koyun vücutlu bir hayvan çıktı. Geep, bilim dünyasında büyük sansasyona neden oldu.Tüm bu gelişmeler çok önemli bir soruyu akla getiriyor: Bilim adamlarının kimera deneylerinde ne kadar ileri gitmelerine izin verilecek?
Fakat bu sorunun tek bir yanıtı yok. Bir yanda bu çalışmaların biyotıp araştırmalarına ve insan sağlığına sağlayacağı faydalar, diğer yanda ise insanların hayvanlarla karıştırılması fikrine ve deney için yaratılan hayvanların insan kategorisine dahil edilip, insanların yararlandığı haklardan yararlanmaya kalkma olasılığına duyulan karşıtlık var. Hibrit üretimindeki en büyük tehlike, bu tür hibritler üzerindeki kontrolün yitirilmesi durumunda sonuçların önceden kestirilemez olmasıdır. Bununla birlikte kimera çalışmalarında herkesin hemfikir olduğu tek bir konu var. O da organ nakli için organ yaratma çabalarıdır. Biyotıp uzmanları, hayvan fetüslerine veya embriyolarına insan kök hücreleri (her tür yetişkin dokuya dönüşebilme özelliğini taşıyan hücreler) yerleştirerek böbrek ya da karaciğer gibi insan organları taşıyan hayvanlar yetiştireceklerini düşünüyor.
Hibrit Embriyolar Nasıl Üretiliyor?
Embriyolar insan sperminin hayvan yumurtasıyla döllenmesiyle oluşturuluyor. Çeşitli hastalıklarda kullanmak için üretilen insan hayvan karışımı embriyolar % 99.9 insan, % 0.1 hayvan bileşiminden oluşuyor. İnsan hücresinin temel bileşeni olan çekirdek, bulundurduğu tüm genetik geçmişini taşıyan DNA’sıyla birlikte dişi hayvan yumurtasına enjekte ediliyor. Enjeksiyonun ardından dişi hayvan yumurtasının tüm genetik özellikleri yok ediliyor. Bu aşamada hayvan yumurtası, insan DNA’sı için konukevi haline geliyor. Konukevi haline gelen hayvan yumurtası, bu andan itibaren vücut dokuları kromozom farkı gösteren, iki ayrı türe ait özellikler gösteren bir embriyo haline geliyor. Bu evrede dişi hayvan yumurtası % 99.9 insan hücresi özelliği gösteriyor. Embriyo, elektrik akımları uygulanarak, yapay olarak mitoz bölünmeye uğratılıyor ve laboratuvar ortamında beklemeye bırakılıyorlar, bu şekilde doku oluşumuna olanak tanıyacak kök hücreler yaratılmış oluyor. Mevcut yasalar, üretilen melez embriyonun 14 gün içinde ve toplu iğne başından büyük olmamak kaydıyla imhasını öngörüyor. Ayrıca, elde edilen embriyonun döl yatağına yerleştirilmesi de yasak.
Deneyler
2002’de Philadelphia’da Children’s Hospital’dan Alan Flake ve Nevada Üniversitesi’nden İsmail Zanjani, insan kök hücrelerini annelerinin rahminde gelişmekte olan erken evredeki koyun fetüsleriyle birleştirdiler. Doğumdan sonra kan, kıkırdak, kas ve kalp gibi çeşitli kuzu dokuları %40 oranında insan katkısı içeriyordu. Fakat dış görünümü bütünüyle hayvandı. 2003 yılında Weizmann Enstitüsü’nden Yair Reisner insan böbrek kök hücrelerini farelere yerleştirdi ve hücrelerin tam olarak fonksiyonel ancak minyatür insan böbrekleri haline gelmesi için özel tekniklerle müdahalelerde bulundu. Böbrekler sonuçta idrar üretebildi. Bu tür çalışmalardan alınan sonuçlar ve diğer araştırmalar, kimera yaratılmasının temelinde yatan gerekçenin, fonksiyonel insan karaciğeri, böbrek ve kalp gibi organların geliştirilmesi olduğunu gösteriyor.
İngiliz bilim adamları laboratuar koşullarında insan ve hayvan arası 155 hibrit canlı oluşturdu. İddiaya göre 3 yıldır gizlilik içerisinde yürütülen proje çerçevesinde üretilen yarı insan-yarı hayvan embriyolarların, birçok hastalın tedavisinde kullanılacağı belirtildi. Söz konusu projeye yönelik açıklama, bir grup bilimadamının insan ve hayvan genleri üzerinde yapılan deneylerin ileri aşamalara taşınması durumunda ortaya “Maymunlar Cehennemi” gibi senaryoların çıkabileceği yönündeki uyarısından hemen sonra geldi. Tıbbi nedenlerle insan ve hayvan genleri taşıyan embriyolar oluşturulması sonrasında maymunların insan gibi düşünme ve konuşma yetisine sahip olabileceği durumların ortaya çıkabileceği uyarısında bulunan bilim adamları, söz konusu deneylerin maymunların ellerinde silahlarla dolaştığı günlerin gelmesine yol açabileceği uyarısında bulundu.
Wisconsin Üniversitesi uzmanları, insan embriyosu hücrelerinin fare beynine naklinde önemli bir başarı elde etti. Nakledilen hücrelerin büyümeye başlayarak fareleri daha akıllı yaptığı öne sürüldü. Bu fareler, ameliyat öncesine göre labirent çıkışını çok daha hızlı buluyor ve şartlı sinyalleri çok daha kolay öğreniyor. Daily Mail’de bildirilen habere göre Britanya’daki laboratuarlarda insan ve hayvan genleri taşıyan en az 150 embriyo bulunuyor. İnsan Döllenme ve Embriyoloji Yasası’nın Britanya Parlamentosu tarafından 2008 yılında uygulamaya konmasından bu yana sürdürülen proje kapsamında insan spermiyle döllenen hayvan yumurtaları (hybrids), insan hücresi çekirdeğine hayvan hücresi yerleştirilmesi yöntemiyle elde edilen embriyolar (cybrids) ve insan hücresi ve hayvan emriyosunun karışımıyla üretilen embriyolar (chimeras) bulunuyor.
Newcastle Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan çalışmada, genetik özellikleri silinmiş boş inek yumurtalarına insan DNA’sı eklenerek, insan ve inek genlerinin karışımı olan bir embriyon üretti. Nevada Üniversitesi’nden Esmail Zanjani, gebeliğin yarısında koyun embriyonlarına insan kök hücreleri aktardı. Sonuçta ortaya çıkan koyunların hemen hemen tüm dokuları insan hücreleri içermekteydi ve bazı organların %40’ı insan hücrelerinden oluşmaktaydı. Diğer bir çalışmada Bilim adamları, insan hücrelerini domuz yumurtasıyla döllendirerek melez bir embriyo elde etmeyi başardılar. Eğer embriyolar, yerleştirildikleri ana rahminde büyütülüp doğsalardı, %97 oranında insan, % 3 oranında domuz özellikleri taşıyan bir canlı dünyaya gelmiş olacaktı. İngiliz The Sunday Times Gazetesi’ne göre, Avustralya’daki Kök Hücre Bilimleri Enstitüsü ve ABD’deki Biotransplant Şirketi, birer insan-domuz melezi embriyo yetiştirmek için bir insan fetüsünden bir hücre çekirdeği aldılar. Sonra bu hücre çekirdeğini, domuzun yumurta hücresiyle klonladılar. Bir hafta içinde embriyolar, 32 hücreye ulaştı. Biyoteknoloji konusunda öncü iki şirket, daha sonra araştırmanın patentini almak için Avrupa Patent Dairesi’ne başvurdu. Bilimadamları kopyalanan bu embriyoların, teorik olarak insan veya domuz rahmine yerleştirilebileceğini belirtiyor. Bu yaratıkların yaşama şansı olursa %97 oranında insan, %3 oranında domuz özellikleri taşıyabileceği ifade ediliyor. Çünkü genetik özellikleri içeren DNA’nın % 97’si hücre çekirdeğinde yer alıyor.
Max-Planck Enstitüsü bilim adamlarının insandan aldıkları embriyonik kök hücrelerini maymun beynine aşılamaları tartışmaya neden oldu. Spiegel’de yayımlanan yazıda, Max-Planck Enstitüsü bilim adamlarının, maymunlara aşılanan (insana ait) embriyonik kök hücrelerinin kısmen sinir hücrelerine dönüştüğü, fakat primatların beyninde tümörler oluştuğunu ve hayatta kalmadıkları belirtiyor. Max-Planck enstitüsü araştırmacıları değişimden geçirilen embriyonik kök hücrelerini önce farelere aktarmışlar. Farelerden elde edilen sonuçların primatlarda da geçerli olup olmadığını anlamak için daha sonra hücreleri, ipek maymununun (Callithrix jacchus) beynine aşılamışlar. Hücrelerin transplantasyonundan sonra ortaya çıkan ve embriyonik kök hücrelerinin değişimden geçirilmesine dayanan bir hata, tümör oluşumuna neden olabiliyor, diyor Max-Planck Enstitüsü. Bazı bilimadamlarının, insan geni taşıyan fare yetiştirmeyi planlaması da, ‘‘İnsan beyinli fareler’’ oluşacağı endişesiyle bilim dünyasını korkutuyor. İnsan kök hücresi enjekte edilmiş farelerin dünyaya gelmesi sözkonusu olabilecek ve bu durumda melez hayvanda hem insan, hem de fare geni bulunacak. Belki de deney sonucunda tüm beyni insan hücrelerinden oluşan bir fare dünyaya gelebilecek. Stanford Üniversitesi’nden Dr Irving L.Weissman, insan geni taşıyan fare dünyaya getirmenin ‘‘müthiş önemli bir deney’’ olacağını belirterek ‘‘Ancak özensiz bir deney, korkunç sonuçlar doğurabilir’’ diyor.
Farenin Üzerinde İnsan Kulağı
Japonya’daki Tokyo ve Kyoto Üniversiteleri tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen çalışmayla bir farenin sırtında insan kulağı geliştirildi. Doğuştan uzuvları eksik olan kişiler, kaza ya da savaşta kulağını kaybeden insanlar için umut vaadeden bu yöntemde, insandan alınan örnekler 2 ay içinde 5 cm uzunluğunda bir kulağın üretilmesine olanak sağlıyor. Kaburgadan alınan kıkırdaktan üretilen bu yöntemin 5 yıl içinde kullanılabileceği açıklandı.
Tek Amaç Tedavi mi?
Araştırmaların asıl amacnın tedavisi bulunmayan hastalıklara karşı yeni terapiler üretmek olduğu belirtilse de kuşkular tümüyle giderilmiş değil. Nitekim Harvard Üniversitesi’den Dr. Joseph Fletcher’in açıklamaları oldukça ilginç. Fletcher şöyle diyor; insan-hayvan melezleri ya da insan benzeri varlıklar, tehlikeli veya alçaltıcı işleri yapmak için tasarlanabilir. Zaten şu anda da, düşük seviyeli işleri, kontrolsüz üremenin kurbanı olan zekâ bakımından geride kalmış insanlar yapmaktadır. Bu tür işçilerin üretimini tesadüflere bırakmaktansa, neden melezler aracılığıyla planlı programlı olarak yapmayalım?”.. Bu açıklamalar genetik deneylerin tıbbi nedenler dışında da yapılabileceğini ve bu deneylerin yeni-üstün insan ırkları oluşturmak için ya da tam tersi, insan ve hayvan genlerini karıştırarak insan-altı varlıklar oluşturmak amacıyla da gerçekleştirilebileceğini gösteriyor. Düşük insan modelinin tehlikeli işleri yapması ya da üstün olana farklı şekillerde hizmet etmesi için daha kolay eğitilebileceği düşünülüyor olabilir.. 1600’lü yıllarda yaşayan ve Prag Kahinesi olarak bilinen kişinin asırlar önce yapmış olduğu şu kehaneti de oldukça ilginç; “Tanrı ile alay edecekler, suçları Tanrı’yı iğrendirecek çünkü onlar insan yapmak isteyecekler (klonlama). (bu) insanların ruhları zavallı olacak, beyinleri küçük kalacak ama güçlü ve sağlıklı olacaklar; yeni bir kölelik dönemi başlayacak.”
Keyifli bir yazı için teşekkürler.
Eline sağlık çok güzel bir yazı olmuş..
Gerçekten şimdiye kader okuduğum en mantıklı ve aydınlatıcı yazı tebrik ederim