Nuh Tufanı Gerçek mi? Nuh Tufanı Nasıl Oldu?
Dünyada çok büyük bir felaketin yaşanmış olduğuna dair hemen hemen tüm uygarlıkların antik bilinç altına kazınmış bir bilgi vardır. Tüm mitolojiler ve dinler Nuh’a kendi lisanları doğrultusunda bir isim vermişlerdir. Dünya üzerinde 19 antik kavmin, 7 ana bölgenin, 39 ayrı dilin ortak kabul ettiği bir efsanedir Nuh’un hikayesi. Nuh’a İbraniler Nóah, Çinliler A-Zie, Hintliler Manu, Sümerler Ziusudra, Babilliler Utnapiştim, Akadalılar Atra-Hais, Yunanlılar kendi mitlerinde Deucalion, Aztekler ise Tapi demişlerdir.
Sümerlerin Gılgamış Destanı tufan üzerine kuruludur. Mısır kâhinleri, Yunan filozofları, İran ve Çin tarihçileri, Hind Brahmanları, Gal, İskandinav, Maya, Aztek ve Kızılderili efsaneleri de tufandan bahseder. Eski Sümerce metinlerden Gılgamış Destanında Utnapiştim tufandan bir gemi yaparak kurtulur. Hint mitolojisinde bir balık efsane kral Manu’ya bir tufanın insanlığı yok edeceğini anlatır ve Manu tufandan gemi yaparak kurtuluyor. Antik Mısır’da, Aztekler’de ve İskandinav mitolojisinde de benzer hikâyelere rastlanıyor.
Tevrat’da, İncil’de ve Kuran’da Nuh’un bir peygamber olduğu ve büyük bir felaketten insanlığı kurtardığına dair bilgiler vardır. İncil’de Matta 24, Luka 17-27, Petrus 3,20, İkinci Petrus 2, 5 de Nuh ile ilgili birçok bilgi mevcut iken, Kuran’da Nuh suresinde apaçık ismi ile Nuh Peygamber hakkında bilgi edinmek mümkündür. Sapkınlığa uğrayan bir ırkın Tanrı tarafından cezalandırılacağı bilgisini önceden haber alan ve yine Tanrı’nın arzusu üzerine de büyük tufandan kurtaran Nuh Peygamberden Nuh Suresinin ilk 2 ayetinde şöyle bahsedilir: 1. Şüphesiz biz Nûh’u, kavmine, “Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye peygamber olarak gönderdik. 2. Nûh şöyle dedi: “Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.” Kuran-ı Kerim’deki Nuh süresi haricinde İbrahim, Şuara, İsra, Kaf, Saffat gibi birçok sürede de kendisinden bahsedilmektedir. İlahiyatçı Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu, genelde yeryüzündeki tarihi su baskınlarının çoğunun, Nuh Tufanı ile karıştırıldığını belirtiyor. Kutsal kitaplarda geçen ”Nuh Tufanı” ile dünyanın farklı bölgelerindeki su baskınlarının birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini vurgulayan Sarıkçıoğlu, şunları söylüyor: ”Kuran-ı Kerim ve Tevrat’a baktığımız zaman her ne kadar görüntü bakımından birbirine paralel ise de ayrıntıya dikkat edersek sözü edilen tufanların birbirinden farklı olduğunu görüyoruz. Çünkü Kuran-ı Kerim’e göre tufanın oluş gayesi Hz. Nuh’un yolundan gitmemeleri ve onu öldürmek istemeleridir. Hz. Nuh da Allah’a dua ederek inanmayan kavminin yok edilmesini ister. Kuran-ı Kerim’deki esas hedef budur. Tevrat’ta ise tufanın nedeni farklıdır” dedi.
Tevrat’a göre İnsanlar yoldan çıktıkları için Rab onları yok etmeye karar veriyor. Nuh, Allah’ı tanıyan, onunla birlikte giden biri. Rab, ona insanları yok etmek için bir Tufan yapacağını, göklerin altında yaşayan bütün canlıların bu tufanda yok olacağını bildiriyor. Nuh’a kendisine bir gemi yapmasını söylüyor ve geminin nasıl yapılacağını, içine neler alacağını bildiriyor. Nuh söyleneni yerine getiriyor. Gemiye oğullarını,karısını,gelinlerinin yanında hayvanları erkek ve dişi olarak gemiye bindiriyor. Tufan başlıyor ve 40 gün sürüyor. Tufan başladığında Nuh’un 600 yaşında olduğu yazılıyor. Yeryüzünde her şey yok oluyor. Sular ancak 150 günde azalıyor. Gemi 7. ayda ve ayın 17. gününde Ararat dağına oturuyor. Tekrar 40 gün bekliyor Nuh. Sonra suların tamamıyla çekilip çekilmediğini anlamak için önce bir kuzgun salıyor dışarı. O geri gelince bekliyor, bir güvercin uçuruyor. Üçüncü defa gönderdiği güvercin dönmeyince karaya çıkıyorlar. Kurbanlar kesiyor Nuh. Rab hoş kokular duyunca artık tekrar Tufan yapmamaya karar veriyor. Nuh ile konuşarak bir daha yeryüzünde Tufan yapmayacağına söz veriyor. Nuh,Tufandan sonra 350 yıl daha yaşıyor ve bütün insanların onun soyundan geldiği kabul ediliyor.
Gılgamış destanı, Tufanı anlatan en eski yazılı kaynaktır ve çok büyük önem arz eder. Çünkü, Gılgamış destanının ilk metni yaklaşık beş bin sene evvel yazılmıştır. Ve yazıldığı dil Sümerce’dir. Mezopotamya’nın Gılgamış Destanı’nda tanrı Enki kardeşi Enlil’in büyük bir tufan göndererek insanlığı yok etmeden önce Utnapiştim’e bir gemi yapmasını söyler. Yağmur dindiğinde Utnapiştim inip Enlil’e kurban sunmadan önce kuru toprak bulması için bir kuşu dışarı salar. Yunan mitolojisindeki Zeus da dünyayı sular altında bırakmaya karar verir. Fakat Prometheus, oğlu Deukalion’u erzak dolu bir sandık hazırlaması için önceden uyarır. Deukalion ve karısı dokuz gün süresince sandıkla suda dolaşır. Karaya döndüklerinde Zeus insan soyunu yeniden yaratmalarına izin verir. Hindu Tufan hikayesinde de Manu’nun aynen Nuh gibi 3 oğlu vardır.Satapatha Brahmana’da şöyle anlatılır: “İsmi Manu’ydu. Çok eski zamanlarda dua edenlerle birlikte yaşadı. Cennetin efendisinin iyiliğini kazandı.” Manu, yakın bir zamanda büyük bir tufan olacağını , insanları bu felaketten kurtarmak istediğini söyleyerek Tanrı’dan yardım ister ve bu isteği kabul edilir. Tanrı Vişnu adında (balık biçimine bürünerek) başka bir Tanrı’yı gönderir. Vişnu Manu’ya tohumları ve hayvanları koruması için bir de gemi yapmasını öğütler. “İyi yürekli adam, şimdi iyi dinle! Çok yakında dünya sular altında kalacak, herşey kaybolacak. Güçlü bir gemi inşa etmelisin. Büyük bir ip de al gemiye. Yanına 7 Bilge al. Bütün bitkilerin tohumunu ve her hayvandan bir çift al gemiye. Sana bir balık olarak geleceğim. Kafamda boynuzlarım olacak. Beni iyi dinle, yoksa kurtulamazsın bu tufandan.” tufandan sonra Manu’nun gemisi Malaya Dağları’nın zirvesine oturur.
Nuh Tufanı Ne Kadar Sürdü?
Tevrat’a göre tufan, Şubat’ın 17’sinde başladı. 40 gün yağmur yağdı ve sular yükseldi. Suların yükselmesi 150 gün sürdü. Temmuz 17’de gemi Ağrı Dağı’na oturdu. Bu, tam 5 aylık bir süre. Fakat karaların görünmesi için tam 1 yıl geçmesi gerekmekteydi. Gılgamış destanında ise şöyle anlatılır: “Bu kıyamet 6 gün, 6 gece sürdükten sonra 7. gün gemi Nisirdağına oturuyor. 7 gün bekledikten sonra Utnapiştim bir güvercin salıyor dışarıya. O konacak yer bulamadığı için geri dönüyor. Daha sonra bir kırlangıç gönderiyor, fakat o da geri geliyor. Son olarak uçurduğu kuzgun geri dönmeyince dışarı çıkıyorlar.
Dokuz Eylül Üniversitesinden Doç. Dr. Doğan Yaşar ve Prof. Dr. Ali Engin Aksu liderliğindeki ekip, Koca Piri Reis Araştırma Gemisi ile Karadeniz’de sürdürülen bilimsel çalışma ile Nuh Tufanı sırrını çözdüklerini açıkladılar. Nuh Tufanı’nın, dünyanın bir değil en az 20 yerinde meydana geldiğini belirten Doç. Dr. Doğan Yaşar, şunları söyledi:”Nuh tufanı, buzul çağının bitmesi ve iklim değişikliğine bağlı olarak eriyen buzulların meydana gtirdiği su yükselmesidir. Bu kutsal ki taplarda anlatıldığı gibi 40 gün 40 gece değil, yaklaşık 100-200 yıl süren bir olaydır. Nuh Tufanı konusunda ABD’li Bill Rayn ve Wolter Pitman, tufan ile ilgili olarak eriyen buzulların sularının Akdeniz’i yükselttiği o dönemde bir kara parçası olan Ege üzerinden Marmara’ya akıp, oradan da Karadeniz’e 200 Niagara şelalesi büyüklüğünde 65 kilometre yükseklikten aktığı şeklindeydi. Çalışmamız sonunda, bu tezin doğru olmadığını ortaya koyduk. ABD’li bilim adamları da ortaya attığımız bu yeni tezin bilimsel doğruluğunu kabul ettiler.”
Tufanın Kanıtı Var mı?
Jeolojik bulgular tüm dünyayı etkileyen bir tufanı desteklemektedir. Bilim adamlarının tahminine göre arz sathının katmanlarının % 75’ten fazlası taş yapılıdır. A.B.D’de Kaliforniya ve Colorado platosunda büyük tabakalar bulunmakta olup; en çok bilinen yığılma tabakaları, 18.000 metre derinlikle Hindistan’dadır. Jeologlar Tufanı ispatlar mahiyette ve hemen hemen dünyanın her yerinde, değişik iklim ve coğrafik bölgelerden taşınmış hayvan ve bitki fosilleri bulmuşlardır. Bütün bu fosiller, canlıların taşınarak büyük bir sel sonucunda buralarda fosilleştiğinin açık göstergesidir.
Kuzey Rocky dağlarında denizde yaşıyan hayvanlardan Trilobit ve yapılan bozulmamış böceklerin fosilleri bulunmuştur. Yapılarının bozulmayışı bu canlıların yavaş yavaş değil âniden öldüklerini göstermektedir. Hatta balık fosilleri, tabakalar arasında hiç bozulmadan kalmıştır. Büyük bölgelerde milyarlarca balıktan oluşan balık sürüsü fosilleri de bulunmaktadır. Jeolog H. Miller Britanya adalarının büyük bir bölümünü kaplayan çok eski devirlerinden kalma fosiller hakkında şunları söylemektedir: ” Tarihin herhangi bir döneminde korkunç bir âfet 150 km lik bir şeritte balıkların âni ölümüne neden olmuştur. Orkney adalarında ve Cormarty’de aynı durum görülmektedir. Buradaki balık fosilleri büyük bir ölümün izlerini taşımaktadır. Vücutları kıvrılmış ve eğri şekildedir. Kuyrukları bazen kafalarına kadar kıvrılmıştır. Bu manzaraya ancak kramptan ölen balıklarda rastlanır.” Miller’in işaret ettiği bölge 51.800 km2 sahayı kaplamaktadır. Ve bölge yok edici bir tahribatının izlerini taşımaktadır. Jeolog Harry S. Ladd da, Kaliforniya Santa Barbara’da 15 – 20 cm uzunluğunda balıkların kapladığı 10 km2 lik bir sahadan sözetmektedir. Peki bu Balık fosilleri, bataklık olan bu kara parçasına nasıl gelebildiler? Paleontologların dikkat çektikleri bir başka yer de A.B.D. eyaleti Wyoming’dedir. Çok çeşitli balık ve bitki fosilleri burada mevcuttur. Bölgede 2,5 m uzunluğunda balıklarla 1,20 m uzunluğunda palmiye yaprakları bulunmuştur. Ayrıca kaplumbağa, yengeç, timsah, kuşlar, memeli hayvanlar ve böceklere ait birçok fosil bulunmuştur. Çeşitli iklim ve bölgelere ait fosil karışımları en büyük fosil yataklarındandır. Baltık denizi Bernstern’de bulunan böcekler de prehistorik devirdekilerden daha yenidir ve dünyanın çeşitli bölgelerinden gelmişlerdir. Jeolog Heribert – Nilson bazı yapraklarda klorofilin böceklerde de yumuşak doku kısımlarının ve pigmentlerin korunduğunu; bunun da, bu canlıların âni ölümlerinin belirtisi olduğunu söylemektedir.
Tufan’ın en güçlü delillerinden biri de, dünyanın en yüksek dağı olan Everest’te bulunan fosillerdir. Burada çok çeşitli salyangoz kabuklan, balık yüzgeçleri bulunmuştur. Ayrıca diğer zirvelerde de bu tür fosillere rastlanmıştır. Jeologlar Ağrı Dağı’ndan deniz hayvanlarının kabuklarını getirmişlerdir. Ağrı bölgesindeki iki göl de, tufanın izlerini taşır. Van gölü deniz sathından 1714 m yükseklikte olup, %022,4 nisbetinde tuz içerir. Bu haliyle deniz özelliği göstermektedir. İran’daki Urmiye gölü ise 1489 m yüksekliktedir. 144 km uzunlukta ve 48 km genişliktedir ve hiçbir yerinde 6 m den daha derin değildir. Taş nisbeti de % 23 dür. Birçok araştırmacı, tuzlu göllerin tufandan sonra geriye kaldığını söylemektedir. Örneğin, Van gölünde yaşayan Ringa balığı deniz balıkları grubuna girmektedir. Ağrı Dağı’nın jeolojik incelenme yapan Clifford Burdick, dağın 2000 metre yukarısında hindistan cevizi büyüklüğünde tuz tabakaları bulmuştur. Bu da tufan sırasında suların ne kadar yükseldiğini göstermektedir. Deniz o dönemde buharlaştıkça geriye bu tuz parçalan kalmıştı. Tufanın bir diğer delili de Ağrı’nın 3500 – 4000 m yüksekliğindeki konglomerat maddesidir. Bu kalsiyum-karbonat gibi bağlayıcı bir tabaka taşıdır. Ve ayrıca bunun meydana gelebilmesi için lav akması ve çok güçlü su gereklidir.
Tufanla ilgili astronomik deliller de bulunmaktadır. Adelaid Rasathanesinden George F. Dodwell 1960 larda Prof. Arthur J. Brandenburger’e gönderdiği mektubunda 26 yıldır güneş yörüngesi üzerinde çalıştığını ve geçmiş, devirlerde ekliptik ekseninin 23,5’ten bir ara 26,5’e çıktığını ve 1850 yıllarında da tekrar yine 23,5’e döndüğünü yazmaktadır. Ayrıca 1970 yılında yayınlanan bir bilim dergisinde tarihin herhangi bir devrinde bir kutup değişmesi olduğu yazılmaktadır.
Titanik’i bulan su altı araştırmacısı Robert Ballard, kutsal kitaplarda anlatılan Büyük Tufan’ın gerçekten meydana geldiğine dair kanıtlar bulduklarını iddia etti. Ballard ayrıca “günümüzde su kaplı olan yerlerde bir zamanlar yerleşim alanları bulunduğunu kanıtlayacak bilgilere ulaşabiliriz” dedi. Columbia Üniversitesi’nden iki bilim adamıyla birlikte Karadeniz’de araştırma yaptıklarını söyleyen Ballard, Karadeniz bölgesinde büyük bir tufan olduğunu gösteren bulgulara ulaştıklarını bildirdi. Yaklaşık 12 bin sene evvel dünyanın büyük bölümünün buzlarla kaplı ve Karadeniz’in de tatlı suyla dolu olduğunu belirterek, Dünya ’nın M.Ö. 5600 yılları civarında ısınmaya başlamasıyla birlikte buzların eriyerek dünya genelinde büyük sel baskınlarına neden olduğunu ve okyanus sularıyla karışan sel sularının Boğazları aşıp Karadeniz’i tuzlu suyla doldurduğunu kaydetti. Ballard’a göre Büyük Tufan’la kabaran okyanuslar en az 300 gün süresince Karadeniz’in bulunduğunu bölgeye akarak bugünkü Karadeniz’i meydana getirerek Akdeniz’le birleşti ve bu sel sırasında Avrupa kıtası boyunca kitlesel hayvan göçleri gerçekleşti.
Ancak Karadeniz’de Nuh Tufanı’na ilişkin bilimsel kanıt bulundu iddiasına itirazlar var. Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Araştırmacı Yazar Ahmet Musaoğlu, konu hakkında yaptığı açıklamada “Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’nda bulunduğu şeklindeki saçmalıklardan sonra üretilen, Karadeniz Tufanı iddaların temel dayanağı; ABD’li iki yer bilimci, Wıllıam Ryan ve Walter Pitman’ın yurt dışındaki makale ve kitapçalışmlarından sonra, ülkemizde 2003 yılında ‘Nuh Tufanı’ adıyla yayınlanan eserlerdeki iddialardır” şeklinde konuştu. Söz konusu iddiaların bilimdışı olduğunu belirten Musaoğlu, şöyle devam etti: “Karadeniz’de Nuh Tufanı yaşandı iddiası ‘Nuh Tufanı Ay’da Yaşandı’ iddiasıyla aynı şey demek olur. Her iki iddia da, bilimdışılık demek olur. Halkımızı yanıltan medya haberlerinde ileri sürüldüğü gibi de, kanıtlanmış bir bilimsellik de yoktur. Her bir yerbilimci, hem de medeniyet tarihçesi olarak diyorum ki, Karadeniz seviyesinin günde 15 cm su yükselmesi Nuh Tufanı yaşandığı ve tufan hadisesi dolayısıyla Wıllıam Ryan ve Walter Pitman kökenli iddialar, bilimsel çöplükte bile yer alamaz. Nuh Tufanı’nın nerede yaşandığı ve ‘Nuh’un Gemisi Avcıları Nuh’un Gemisi Cudi’de’ adlı eserimde de görülebileceği gibi de, Nuh Tufanı Basra Körfezi ile Şırnak vilayetimiz sınırları içerisinde kalan Cudi Dağı’nın güney yamaçları arasında yaşanmış, Nuh’un Gemisi’de Cudi’nin güney yamaçlarında bulunacağı günü beklemektedir.”
Nuh Tufanı Nasıl Oldu?
İnsanlık tarihinin en önemli ortak hikayelerinden biri olan Nuh Tufanı’nın nasıl gerçekleştiği bilimsel olarak henüz kanıtlanabilmiş değil. İslamiyet öncesi Türkler dahil olmak üzere Sümerler, Asurlar ve Babiller, Tufan konusunda önemli veriler bıraktıkları gibi, İncil, Tevrat ve Kur’an-ı Kerim gibi kutsal kitaplarda da Büyük Tufan anlatılmaktadır. Fakat Büyük Tufana sebep olan suyun nereden gelip nereye gittiği, Tufan’ın tüm dünyada mı yoksa yalnızca bir bölgede mi olduğu, veya Tufan’dan sadece gemiye binenlerin mi yoksa başkalarının da mı kurtulduğu gibi sorular henüz bilimsel olarak yanıt bulamadı.
Bu sorulara yanıt arayan bilim adamlarından birisi de İstanbul Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Yavuz Örnek, Nuh Tufanı’na ilişkin çarpıcı bir teori ortaya attı. Örnek, Nuh Tufanı’na sebep olan büyük yağmurların ve yeraltı sularının tüm dünyayı etkileyecek yeterlilikte olmadığını bunun bir gök cisminin etkisiyle olduğunu öne sürdü. Yavuz Örnek, “Bazı bilim adamları dünyaya yakın geçen bir gök cisminin yeraltı sularını yeryüzüne çektiğini ve şiddetli yağışların olduğunu tahmin etmektedirler. Bizim burada ileri süreceğimiz teoride de bir gök cisminin etkisi olduğu vurgulanacaktır. Fakat bugün dünyadaki yeraltısularının tamamı yeryüzüne çıksa bile bir Tufan için yeterli değildir. Zaten bunu söyleyenler Tufan’ın tüm dünyada değil sadece bir bölgede olduğuna inanmaktadırlar. Kendileri de bilmektedir ki yeraltının bütün suları dünyayı kaplamaz” diyerek teorisinin başlangıç kaynağını açıkladı.
Yeraltı sularının dünyayı tamamen kaplayamayacağı bir gerçektir. Peki bu su nereden geldi? Tufan olayını bilimsel olarak çözebilecek en mantıklı yaklaşımın ‘suyun uzaydan geldiği’ teorisi olduğunu söyleyen Yavuz Örnek, “Tufana neden olması mümkün olan başka bir olay daha var. Dünyada bugünkü kadar su yoktu. Su uzaydan geldi. Tufan olayını bilimsel olarak çözecek en mantıklı düşünce budur. Bakın Mayalar ne diyor. “göklerden büyük gürültüler geldi ve ardı arkası kesilmeyen yağmurlar gece gündüz yağdı. Gökler yere iniyordu sanki karalar çöktü ve bir anda her şey sona eriverdi.
Suyun uzaydan geldiğine dair 3 delil vardır. Kuran-ı Kerimde bildirilen “biz göklerin kapılarını açtık” ayeti, yeraltı sularının yetersizliği ve kültürlerdeki bilgiler. Gerçek şu ki tufanın bütün dünyada olduğunu bildikten sonra mevcut koşullar içinde böyle bir tufanın oluşması için dünyada bulunan sudan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır ve bu da dünya dışından gelmiştir” dedi. Örnek, teorisini, “Birinci ihtimal bir kuyruklu yıldızdır. Kuyruklu yıldızlar donmuş su, toz ve gazlardan ibarettir. Dünyanın yörüngesine giren dev bir kuyruklu yıldız tufana sebep olur. Hem çekimle mağmayı tetikler, yeraltı sularını yeryüzüne çıkarır hem de bünyesindeki buzun erimesi ile suyunu dünyaya kaptırır. İkinci ihtimal ay bir astronomik olayla atmosferini kaybetti. Su buharı ve gazlardan oluşan karışım bin yıl gibi bir zamanda dünyaya ulaştı. Üçüncü bir ihtimal dünyaya yakın geçen bir gök cisminin atmosferini dünyaya kaptırması. Dördüncü ve zayıf bir ihtimal dünyanın aydan başka bir uydusu daha vardı. Atmosferini dünyaya kaptırdıktan sonra uzayın boşluğuna gitti. Beşinci bir ihtimal su buhar halinde göktaşları gibi uzayın bilinmeyen bir yerinden geldi” diyerek sürdürdü. Görüşlerini kendi kurduğu www.yavuzornek.com adlı internet sitesinde yayınlayan ve bilimsel verileri de paylaşan Dr. Yavuz Örnek, son olarak teorisini şöyle özetledi: “Tufanda dünyaya doğru uzaydan milyarlarca ton tutan bir su bulutunun veya bir kuyruklu yıldızın gelmesi büyük bir ihtimaldir. Yerin çekim gücüne kapılarak atmosfere karıştı ve şiddetli yağmurları oluşturdu. Meçhul gök cisminin çekimi ile mağma da yeryüzündeki buzulları eriterek dünyayı su kapladı. Suyunu kaptıran bu gök cismi bilinmeyen bir gök cismi olabileceği gibi dünya yörüngesinden ayrılan bir uydu veya şimdiki tek uydumuz da olabilir.”
Nuh’un Gemisi Nerede?
Geminin yeriyle ilgili son yıllarda bilim ve teknolojinin desteğiyle yapılan araştırmalara rağmen kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Resmi kayıtlara göre, Nuh’un Gemisi’ni aramak üzere 20 Ağustos 1829 yılında Ağrı Dağı’nın zirvesine ulaşan ilk araştırmacı Alman bilim adamı Frederic Parrot oldu. Parrot, Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda bulunduğunu iddia ederek biri Rus, 6’sı Alman 7 arkadaşı ile zirveye ulaştıktan sonra dönüşte, gemiyi bulamadığını ama izlerine rastladığını söylemişti. 1916’da ise Vladimir Roskovski adlı bir Rus pilot, Ağrı üzerinden uçarken bir gemi kalıntısı gördüğünü iddia etmiş ve konuyu yeniden gündeme taşımıştı. Nuh’un Gemisi’ni bulmak amacıyla dağa çıkanlardan birisi de aya ilk ayak basan astronotlardan James Irwin olmuştu. Irwin ve arkadaşları da Nuh’un Gemisi’nin Ağrı Dağı’nda olduğunu öne sürerek araştırma yapmış fakat gemiyle ilgili somut bir bulgu elde edememişlerdi.
Tevrat Nuh’un gemisinin Ararat Dağları’na konduğu anlatılır. Ararat, Urartu’dan gelir. Asurlular Doğu Anadolu’da yaşayan ve kendilerine Halti diyen komşularına Urartu adını verirdi. Aras Nehrinin suladığı yerler demektir. Ermenilerin bu dağa verdiği isim Masis’tir. Dünyanın Anası demektir. Tevrat’taki Ararat’ın Masis olduğunu ilk söyleyen Şamlı Aziz Nikola’dır. İranlıların Koh-i Nuh, Avrupalıların ise Ararat dedikleri Ağrı Dağı, en son 10 bin yıl önce patladığı düşünülen sönmüş bir volkan. 5137 m yüksekliğindeki Ağrı’nın 4200 metreden sonrası buzullarla kaplı. Dağın güneydoğusunda 3896 metrelik zirvesiyle Küçük Ağrı yer alır. İki dağın kapladığı toplam alan ise 1200 kilometrekare civarında. Tufanda her türden bir çift canlıyı alarak gemiye binen Nuh peygamberin gemisinin Ağrı Dağı’nda karaya oturduğuna inanılıyor. Ağrı Dağ’nın içine derinlemesine inen bir vâdide Arguri köyü; bunun yukarısında 1800 râkımda Aziz Yakobus Manastırı bulunurdu. Rivayete göre, manastır, Hazreti Nuh’un tufandan sonra ilk mabedi inşa ettiği yerdeydi ve burada geminin kalıntılarından yapılmış büyük bir haç vardı. Köy ve manastır 1846 da depremle yıkıldı. Köyün hemen yukarısında eğik ve bodur bir söğüt ağacının, geminin orada kök salmış bir parçasından yetiştiğine ve manastırın yanında ölgün kökleri duran bağ asmasını Hazreti Nuh’un diktiğine inanılır. Dağın kuzeyinde Yerevan (Erivan) şehri vardır ve “ilk görülen” anlamına gelir. Nahçivan, tufandan sonra ilk kurulan şehirdir. Adı da Nuh’tan gelir. 1829’dan itibaren Avrupalı seyyah ve bilim adamları defalarca Ağrı Dağı’na tırmanıp Nuh’un gemisini aradılar.
Kur’an-ı kerîm geminin Cûdî’ye oturduğunu açıkça belirtir. Tefsirler Cûdî’nin Musul yakınlarında bir dağ olduğunda hemfikirdir. M. Ö. 250 senelerinde yaşamış Babilli râhip Berossos tufanı anlatırken, geminin Cordyean Dağları’na oturduğunu ve kalıntılarının hâlâ mevcut olduğunu, halkın bundan muska yaptığını söyler. Bu dağlar Van Gölü’nün güneybatısındadır. Burada ise Cûdî Dağı vardır. Nuh’un yaşadığı Mezopotamya’nın hemen kuzeyinde, 2000 m râkımıyla geminin konabileceği en uygun tek yüksek dağdır. Tufanın bitip bitmediğini anlamak için gönderilen güvercin ağzında zeytin dalı ile dönmüştü. Volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı’nda, hiçbir ağaç yetişmezken, Cûdî’nin güneybatısı zeytinliktir. Dağın eteklerinde tufandan kurtulan gemideki seksen kişinin ilk kurduğu Semânîn ya da Heştan (Seksenler) denilen bir köy vardır. Dağın hemen altında Şırnak kentinin anlamı Şehri Nuh demektir. Nuh’un kabri de buraya çok yakın Cizre’dedir.
Everest te deniz kabuklarinin bulunmasi
Hindistanin zamaninda asyadan ayri bir kita oldugunu gosterir
Uydurmayin lutfen
TUFAN 40 gün sürdü. Sular 150 günde azaldı. 7nci ayın 17sinde gemi Ararata oturdu. 40 42 gün sonra gemiden çıkıldı. TEVRATta böyle mi yazıyor yoksa 7nci ay olan ReceBİN 10 /12 sinde (veya 6ncı ayın 7/8inde) başladı. Tufan [7 veya] 40 gün sürdü , 7nci ayın 17sinde gemi durdu. 150 günde sular çekildi. 40 gün sonra 2nci ayın 17 / 27sinde şeklinde mi yazılı. 17 recep ila rivayet olunan 12nci ayın 18i (18 Zilhicce_QADR_i HUM BAYRAMI) arası 150 gün kadardır. 40 gün kadar sonrası 1nci ayın 27sidir. Veya başladıktan 2 sene sonra gemiden çıkıldı diye ifade Tevrat ve İncil (ve dahi Zebur)da var mı (HAZRET-i KUR’AN-I HAKİMde tarih yok). Ben Tufanın m.s. 622den 3971 / 4037 yıl veya Tufan+500+4bin=İSA MESİHın 30_33 / 40_120 yaş olduğuna veya miladtan ? 111 yahut 167 yüzyıl önce olduğuna inanıyorum.
17 Şubat ve 17 Temmuz , miladi şemsi takvime göre 2nci ve 7nci aydır. Tevrattaki tarih (gün ay yıl) belki 17 Temmuz m.ö.3348 (h.ö. 27 ? 01 ? 4092)dir. Hiçbir çeviri formulün garantisi yoktur. Yaptığım çeviri hicri her 30 sene 10.631 gün olarak ve 25.11.m.s.610u 01.01.h.ö.12 ve 01.01.0 Perşembe (h.ö. 642) olarak 4 yılda 366ar gün olaraktır. 4,367 formulünde hicri daha ilk 11 senede 27 çeken AY oluyor. 29 veya 30dan az ve çok olmaz (2400 ? senede 31 oluyorsa 30 a tamamlayın ifadesinin HADİS olmaması gerekmez mi. 09.12.h.10 cumua+90_93 gün=12.03.h.11 pazartesi. cuma+94 olması gerekir.
” MEHDİ ALEYHİRRIDVAN çıkınca GERÇEK TARİHLER öğrenilir.” Mehdi 08.11.2046 Perşembe=10 ? 01.1469da çıkabilir). ĞAYBI BİLEMEYİZ.
ordamıydın
boş verin yorum yapmayı her şey kuranı kerimde yazıyor arkadaşlar
Yavuz ornek tum Turkiye’ye rezil oldu, rezil-kepaze oldu… Allah belasini verdi
Van gölünde inci kefali yaşar ringa balığı yaşamaz