Okyanusların Altında Ne Var? Okyanusların Sırları ve Gizemi
Okyanuslar ve denizler, dünyanın yüzölçümünün %70’ini oluşturur. Günümüzden 4 milyar yıl önce ortaya çıktığı düşünülen okyanus suları, yaşam için en ideal ortamı oluşturuyor. Bugün denizin derinliklerinde tam olarak kaç canlı türünün yaşadığı saptanabilmiş değil. Ama tespit edilenler bile olağanüstü zengin, fantastik ve şaşkınlık verici bir evren ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bilim adamları, okyanusların bilinmeyenlerle dolu olduğunu ve sırlarını da kolay kolay açığa çıkarmadığını belirtiyorlar. ‘Derin derinlik’’ ya da ‘‘abyss’’ ise okyanusların toplam hacminin sadece %4’ünü oluşturuyor. Ama bu %4’lük kısım, bilinmeyenlerle dolu. Okyanusların bu bölgelerinin karanlık, soğuk ve yaşamdan yoksun olduğu tahmin ediliyordu. Fakat son dönemde geliştirilen çeşitli araştırma teknikleri bu derinliklere ulaştı ve farklı gerçeklerle karşılaştı. Buralarda şimdye kadar hiç bilinmeyen yaşam ve üreme biçimleri olan canlı türleri mevcut. Bilim adamları, ‘‘Yine de alınan mesafe çok az. Mars gezegenine araç indirebilen insanoğlu, okyanusun derinlikleri karşısında daha aciz kalıyor’’ diye konuşuyorlar. Okyanuslarda sıcaklık, eksi 2.7’den (Kutuplarda) artı 30 dereceye (ekvator bölgeleri) kadar farklılık gösteriyor. Bu sıcak ortamlarda tek hücrelilerden kabuklulara, memelilerden yosunlara kadar 130 bin canlı türü yaşıyor .Okyanuslarda 1000 metrenin altındaki herhangi bir noktanın ısısı sabit; diğer bir deyişle aydan aya veya yıldan yıla değişmiyor. Soğuk hep aynı soğuk. Bu derinliğe bir tek güneş ışını bile inemiyor. Bu sebeple orada tek bir yosun bile yaşamıyor. Burada besin zinciri ‘‘okyanus yağmuru’’ sayesinde kuruluyor. Bu yağmur, yukarıdaki ölmüş hayvan ve bitkilerin çöken kalıntılarından oluşuyor ve derin dipteki sakinlerce hemen yutuluyor. Bunun dışında derin dibin fantastik görünümlü yaratıkları, bulabildikleri her şeyi midelerine indiriyorlar.
Yeryüzündeki toplam suyun %96,5’unu okyanuslar barındırıyor. Dünya üzerinde 5 okyanus bulunuyor: 1.Pasifik Okyanusu (168 milyon 723 bin kilometrekare) 2.Atlantik Okyanusu (85 milyon 133 bin kilometrekare) 3.Hint Okyanusu (70 milyon 556 bin kilometrekare) 4.Güney Okyanusu (21 milyon 960 bin kilometrekare) 5.Arktik Okyanusu (15 milyon 558 bin kilometrekare). ABD Kartografi Enstitüsü’nün yaptığı hesaplamaya göre okyanuslardaki su miktarı 1 trilyon 338 milyar kübik kilometreyi buluyor. Denizlerin seviyesi 1900 yılından beri her 10 yılda bir 1,5 santim yükseliyor. Uydular aracılığıyla sağlanan veriler deniz seviyesinin 1992’den bu yana daha da hızlı yükseldiğini gösteriyor. On yıllık yükselme farkı iki katına çıktı. 2,5 milyon yıl önce denizler o kadar sığdı ki, günümüzdeki Bering Boğazı üzerinden Asya’dan Kuzey Amerika’ya kara yoluyla geçilebilirdi.
Planktonlar çok küçük organizmalar olsa da okyanuslardaki yaşamın %90’ını oluşturur. Uluslararası bir araştırma ekibi tarafından yapılan çalışmada üç yılda toplanan planktonları inceledi. Bilim adamları şu ana dek 35 bin tür bakteri, 5 bin yeni virüs ve 150 bin tek hücreli bitki ve organizmalar buldu. Besin zincirinin temelini oluşturan planktonlar ayrıca fotosentezle soluduğumuz oksijenin yarısını üretir. 2009-2013 yılları arasında yapılan araştırmada 30 bin kilometre yol kat edilirken, okyanusun yüzeyinden bin metre derinliğe kadar yaşayan 35 bin örnek toplandı. Paris’teki Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nden Dr. Chris Bowler Bowler, “Örneğin biz 5 bin virüs topluluğu bulduk. Bunların sadece 39’u daha önceden biliniyordu” dedi. 150 bin tek hücreli organizma bulduk. Daha önce 11 bin resmen tanımlanmış plankton türü vardı. Sayının bunun on katı olduğuna dair kanıtlarımız var” diye konuştu.
Science dergisinde yayınlanan bir habere göre, bilim adamları yerin yaklaşık 640 km aşağısında dünyadaki tüm okyanusların toplamından üç kat daha büyük bir okyanus keşfetti. Bu okyanusu ise yer altındaki ‘Ringwoodite’ adlı mavi taşların oluşturduğu ve bu mavi taşların içlerinde yüklü miktarda su barındırdığı belirtiliyor. Aslında dünyaya çarpan kuyruklu yıldızlar tarafından getirildiği sanılan suyun, yer altından çıkmış olabileceği öne sürülüyor. ABD Northwestern Üniversitesi’nden Steven Jacobsen bu önemli keşifle birlikte dünyadaki su döngüsündeki kayıp halkayı bulduklarını söylüyor. Yer kabuğunun altındaki katmanın üç boyutlu haritasını çıkaran Oregon State University araştırma ekibi, elektrik akımlarının çok hızlı iletildiği çok geniş alanlar saptadı. Yerin altındaki katmanlar yeryüzüne göre daha soğuk olduğu için bu bölgelerin daha az iletken olduğu düşünülüyordu. Yüksek iletkenliği ancak ‘suyun varlığı’yla açıklayan ekibin yeni amacı suyun dünya çekirdeği ile kabuk arasında nasıl biriktiğini açıklamak. Bu konuyla ilgili 2 teori var: Birincisi yeraltı okyanuslarının dünyanın oluşma sürecinde biriktiği ve en az 4 milyar yaşında olduğu yönünde. İkinci teori ise su alanlarının zaman içinde katmanlaşarak tektonik hareketlerle yer altına kaydığı. İkinci teori doğruysa, Dünya yüzeyinin eskiden çok daha sulak olduğu sonucu çıkarılabilir.
Titanic, Terminatör, Aliens ve Avatar gibi filmlerin yönetmenliğini yapan James Cameron, Deepsea Challenger adlı tek kişilik denizaltısıyla Pasifik Okyanusu’nun 11 kilometre derinliğine daldı ve tarihi dalışıyla tek başına okyanusta en fazla derinliğe ulaşan ilk insan oldu. Projede yer alan araştırmacılar ise Cameron’un karşısındaki en önemli riskin, bulunduğu derinlikteki yüksek basınç olduğunu ifade etmişti. Bilim adamları, 12 kilometrede oluşan basıncı, tek bir ayak parmağı üzerinde bir kamyonetin ağırlığı kadar baskı oluşmasına benzetiyor. James Cameron’ın görüntülediği dünyanın en derin noktası Challenger Deep’te iki yeni canlı türü keşfedildi. Cameron, Guam adasının 320 km güneybatısında bulunan ve Büyük Kanyon’un yaklaşık 120 katı genişliğindeki Mariana Çukuru’nun en derin noktası Challenger Deep’e inmeyi başardı. Çukurun derinliği ise 8 bin 848 metre uzunluğundaki Everest Dağı’nın boyunu bir buçuk kilometre geçiyor. Dünyanın en izole noktasında çekilen görüntüleri inceleyen San Diego Üniversitesi’ne bağlı Scripps Okyanus bilimi Enstitüsü’nden Natalya Gallo, Cameron’ın görüntülediği canlılar arasında yeni bir denizhıyarı türü bulunduğunu söyledi. Cameron’ın Deepsea Challenger adlı en son teknolojiyle üretilen denizaltısının kameraları tarafından çekilen görüntüler, aynı zamanda ‘xenophyophores’ olarak bilinen ve tek hücreli en büyük canlılardan olan amipleri de gösterdi. Uluslararası bir araştırma ekibinin Mariana Çukuru’nda topladığı numumeler, bölgedeki bakteri yaşamının şaşırtıcı derecede fazla olduğunu ortaya çıkardı. Deniz seviyesindeki basıncın 1,100 kat daha yüksek olduğu derinlikte yaşayan bakteri miktarının, denizin 5-6 kilometre deriliğinde yaşayan bakteri miktarından neredeyse 10 kat fazla olduğu belirtildi. Dr. Robert Turnewitsch’a göre, derin denizlerin en derin noktaları, kesinlikle ölü bölgeler değil.
Aniden ortaya çıkmaları ve aşırı tahrip güçleri nedeniyle dev dalgalar gemiciler için korkunç bir durumdur. Okyanus, derinliklerinde devasa dalgalar üreten şeytan üçgenleri bir sene içinde 167 gemiyi yuttu. ‘Denizci masalı’ sanılan 35 metre yüksekliğinde dalgaları rüzgárın değil okyanusun kendisinin ürettiği ortaya çıktı. ‘Katil dalgalar’ en son, kuzey kutbu turuna çıkan 137 zenginin bulunduğu Bremen gemisiyle ceviz kabuğu gibi oynadı. Gemi 40 derece yan yattı, yolcular ölüm terleri döktüler. Peki rüzgar gerçekten de 35 m yüksekliğinde dalgalar yaratabilir mi? Oşinografi uzmanlarının yaptığı araştırmalara göre dev dalgaları rüzgar değil okyanus üretiyor! ‘WaxWave Projesi’ ekibinin kazalarla ilgili sunduğu rapor önemli sonuçlar içeriyordu: 1995-1999 yılları arasında kuzey Atlantik’te 27 gemi batmış, 48 tanesi de büyük hasar almıştı. Eskiden, aniden ortaya çıkan gizemli dev dalgaların öyküsü sadece denizci efsaneleri olarak kabul edilirdi, ama artık deniz kazalarından, ‘Freak Waves’ (dev dalgaların) sorumlu olduğunu biliyoruz’ diyor matematikçi Janau Hennig. Şimdiye kadar denizin büyük girdaplar, dalgalar oluşturarak gemileri yuttuğu ya da büyük hasarlar verdiği yedi riskli bölge tesbit edilmişti. Bunlar arasında Bermuda Şeytan Üçgeni, Güney Afrika’nın doğu sahillerindeki Agulhas Boğazı ve Kuzey Denizi de vardı. Uzmanlar dev dalgaları üç gruba ayırdılar: 1-Büyük bir uğultuyla on kilometre kadar sürüklenenler: ‘Dik dalgalar’ (‘Freak Waves’). 2-Üç büyük dalgadan oluşan gruplar: ‘Üç kardeşler’. 3-Aniden ortaya çıkan ve normal çalkantıyı dört katına çıkaranlar: ‘Tekli dalgalar’. Bulgular araştırmacılar için sürpriz oldu. Çünkü onlara göre kasırgalar denizi ancak 15 m kadar kabartabiliyordu. Buna önlem olarak spetrol ondaj platformları su seviyesinden 35 m yükseğe kurulur. Ve kurala göre, denizin bu limiti ancak yüz senede bir aşma olasılığı vardır. Katil dalgalar 200 metre uzunluğundaki kargo gemilerini bile denizin karanlıklarına çekiyordu. 1969 yılından beri en az 11 süper gemi denizin darbeleriyle parçalanmıştı. Katil dalgalar sadece gemileri değil, örneğin Kuzey denizinideki ‘Dünyanın en uzun’ petrol platformlarını bile vuruyordu. Mantıklı sistemlere oturtulamayan dev dalgalar adeta canavarları andırıyor. Önce büyük bir gürültüyle suyu emiyorlar. Eğer yollarına bir engel çıkarsa, suyu üzerine boşaltıyorlar. Hızları saate 50km’yi bulan sular geniş düzlemlerde toplandıktan sonra farklı yüksekliklerde kabararak, asimetrik sivri tepeler oluşturuyorlar. Dev dalgalar nasıl oluşuyor? Teorik olarak dev dalgaların 50m’ye kadar ne şekilde yükseldikleri henüz bilinmiyor. Deney havuzunda yalnızca ‘dik dalga’ (‘Freak Wave’) türü üretilebildi. Dik yüzeyli dalgalar birkaç dalganın üst üste binmesiyle oluşuyor. Daha yavaş seyreden bir dalganın peşinden gelen süratli dalgalar aynı anda öndeki dalgayı geçebiliyorlar. Bu durumda normalden dört misli büyüğünde dev bir dalga oluşuyor ve dik olarak birkaç saniyeliğine suyun üzerine fırlıyor. Ucu kıvrılan dalga sonra yeniden denize karışıyor.
Son Yorumlar