Nuh’un Gemisi Nerede Karaya Oturdu? Nuh’un Gemisi Bulundu mu?
Eski Ahit’te Nuh’un gemisinin Ağrı Dağı’na oturduğu yazar. Kuran’daki Hud Suresi ise Cudi Dağı’nı işaret ediyor. Seyyah Marco Polo’dan şövalye romanlarıyla bilinen Sir Walter Raleigh’e kadar birçok yazar geminin Ağrı Dağı’nda olduğunu yazdı.Tarihsel kaynaklara göre, Nuh’un Gemisi’ni bulmaya yönelik ilk girişim Bizans İmparatoru Heraklius’un 7. yüzyılda Ağrı Dağı’nın da içinde bulunduğu Urartu bölgesine yaptığı ziyaretti. Josephus adlı, I. yüzyılda yaşamış bir tarihçi, Nuh’un Gemisi’nin Ağrı’ya indiğini yazmış. Tanrı’dan kendisine gemiyi göstermesini isteyen Aziz Yakup, dağda uyuyakalmış ve uyandığında elinde geminin ahşap bir parçasını bulmuş. 1887 yılında İran’dan gelen iki Prens, dört bin yılın ardından geminin ön ve arka kısımlarını net bir şekilde gördüklerini, orta bölümün de karlar içinde olduğunu söylemişler. Birçok önemli isim bizzat Ağrı Dağı’na çıkarak gemiyi aradı. Bunlardan en ünlüsü Ay’a ayak basmış astronotlardan James Irwin. Apollo 15 ile Ay’a ayak basan astronot James Irwin, Nuh’un gemisinin Türkiye’nin doğusunda aranması gerektiğini söyleyen bir ses duyduğunu iddia etti ve dünyaya döndüğünde bunu açıkladı. Irwin kendisine inananlardan topladığı paralarla “Yüksek Uçuşlar Vakfı”nı kurdu. 1980’lerde Ağrı Dağı’nda iki kez keşif gezisine çıkan Irwin, kalıntıları bulamayınca “Elimden geleni yaptım ama Nuh’un Gemisi bizden hâlâ kaçıyor” dedi. ABD’deki Noah’s Ark Alliance (Nuh’un Gemisi Derneği) 1999 yılında, geminin yerini bulmaya yardımcı olacaklara 1 milyon dolar vereceğini duyurdu.
Uluslararası Nuh’un Gemisi Araştırmaları (Noah’s Ark Ministries International) adlı çoğunlukla Çinlilerden oluşan bir grup, 2010 yılında yürüttüğü araştırma sonucunda gemiyi bulduklarını ilan etti; hatta kalıntılardan fotoğraf bile yayımladılar. Bunlar içinde geminin yedi ayrı bölmesi olduğu belirtiliyordu. Ekibe eşlik eden film yapımcısı Yeung Wing-cheung, %100 değilse de 99.9 keşiflerinden emin olduklarını söyledi. Bulunan kalıntıların küçük odacıkları olduğu ve burada hayvanların barındırıldığı belirtildi. Yeung, şimdiye dek 3 bin 500 metrenin üzerinde medeniyet izi bulunmadığı için bunun insanlardan kalma bir parça olması ihtimalinin de olmadığını söyledi. Grup, ahşap yapıdan alınan parçaların karbon testi yardımıyla 4800 yıllık olduğunu, bunun da kutsal kitaplarda anlatılan Nuh Tufanı’nın tarihiyle uyuştuğunu savundu. Araştırma ekibi, Nuh’un Gemisi’ne ait olduğunu öne sürdükleri parçaları, gemide hayvanların bir arada tutmak için kullanılan ipleri ve çivi benzeri birçok parçayı da gazetecilere gösterdi. Grubun lideri Man Fai Yuen, basın toplantısında şunları söyledi: “Bizim girdiğimiz bölüm, tarihte anlatılan gemiye çok benziyor. Biz, bu ahşap yapının içini bulan ve görüntüleyen ilk ekip olduk. 38 milimetre uzunluğundaki bir tahta parçasına, İran’da karbon testi yaptırdık. 4800 yıl öncesine ait bir selvi ağacına ait olduğu ortaya çıktı.” Tevrat’a göre Nuh’un Gemisi, gofer ağacından yapılmıştı. Yuen, bu iki ağaç arasındaki benzerliklerin test edildiğini de belirtti. Araştırmaya katılan ve daha önce birçok defa Ağrı Dağı’nda araştırmalar yapan Hollandalı Gerrit Aalten gemiyle ilgili bulguları değerlendirirken, “Elimizde efsanevi Nuh’un Gemisi’ni bulduğumuza dair güçlü kanıtlar var” diye konuştu ancak bilim dünyası geminin bulunduğuna ikna olmadı. Zira 4 bin yıllık bir tahtanın bulunması, bunun Nuh’un Gemisi’nin parçası olduğunu göstermez. O bölgede yaşam vardı, o yaşamın izleri olabilir. Karbon testinin tekrarlanıp raporlanması gerekir şeklinde itirazlar yöneltildi.
Nuh’un gemisinin büyük tufandan sonra Cudi Dağı’na mı yoksa Ağrı Dağı’na mı oturduğu yönünde araştırmalar sürerken din adamları Hud suresinden hareketle geminin Cudi Dağı’na oturduğunu ileri sürüyor. Eski Ahit’te Ararat diye geçen yerin Şırnak ve çevresini de içine alan geniş Urartu uygarlığı olabileceği, yorum farklılıkların da buradan kaynaklandığını belirtiliyor. Diyanet İşleri’nin tefsir ve ansiklopedilerinde de geminin karaya oturduğu yer olarak Cudi Dağı kabul ediliyor. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bünyamin Açıkalın ”Tefsir Literatüründe Nuh Aleyhisselam Kıssası” adlı araştırmasında, Cudi Dağı’nın coğrafi yapısının geminin oturmasına müsait olduğuna, Kuran’da belirtilen yerin de Cudi Dağı olma ihtimalinin yüksek olduğuna yer verdi. Açıkalın, Nuh Tufanı ile ilgili araştırmalarıyla ilgili yaptığı açıklamada, hem ilk dönem hem de çağdaş tefsirleri incelediğini, hepsinde de geminin karaya oturduğu yerin Cudi Dağı’nı işaret ettiğini belirtti. Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerde ”gemi oturdu” ifadesinin yer aldığını, bu ayetlerin tefsirlerinin çoğunda İbni Ömer Ceziresi denilen bölgede bulunan Cudi Dağı’nın işaret edildiğini ifade eden Açıkalın, şöyle dedi: ”Kur’an-ı Kerim’de geminin oturduğu yer Cudi, Tevrat’ta ise Ararat dağı olarak geçiyor. Günümüzde de Ararat dağı Ağrı olarak meşhur olmuş, ama eski dönemlerde coğrafi isimlendirmeler günümüzdeki gibi olmayabilir. Tefsirlerden birinde ‘Ararat’ denilen yer, eskiden Şırnak ve çevresini de içine alan geniş bir Urartu Uygarlığı’nın sınırları içerisindeydi. Tevrat’ta geçen ‘Ararat dağına oturdu’ ifadesi bu nedenle Cudi Dağı’nı da içine alan bir coğrafya olabilir.
Daha önce tufanın Ağrı Dağı’nda gerçekleştiğine inanan Amerikalı Bill Crouse, yaptığı araştırmalarından ve Tarih kaynaklarını ciddi bir şekilde inceledikten sonra geminin kesinlikle Cudi Dağı’nda olduğuna inandığını söyledi. Günümüzde Şırnak’ın Cizre ilçesi sınırları içindeki Cudi Dağı eteklerindeki Heştan Köyü de bu yöndeki inanışın başka bir dayanağı. Tufan’dan Nuh Peygamber ile beraber 80 kişinin kurtulduğu söyleniyor; ‘seksenler’ anlamına gelen Heştan adlı Cudi eteklerindeki köyün de bu seksen kişinin evi olduğuna inanılıyor. Diğer bir deyişle Heştan Köyü dünyada ikinci defa medeniyet kuran insanlığın başlangıç noktası. Cudi, Hıristiyan kökenli araştırmacılar arasında fazla popüler değil. Buradaki en bilinen araştırma Ronald Eldon Wyatt tarafından yapıldıysa da bir sonuca ulaşılamadı. Türk ekiplerin yaptığı çalışmalardan da bir netice çıkmadı.
Konu hakkında yıllardır araştırmalar yapan Şırnak Üniversitesi öğretim üyeleri, kutsal kitaplardan Kur’an ve Tevrat’ın yanı sıra Hristiyan ve Süryani kaynakları ile yerel kaynaklarda geminin Cudi’ye indiğinin anlaşıldığını belirtti. Araştırmada Cudi Dağı ile Şırnak bölgesindeki birçok köy ve bölge isimlerinin de Hz. Nuh’un soyundan ve gemisinden geldiğini belirlendi. Araştırmayla ilgili bilgi veren Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belagatı Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Abdulmuttalip Arpa, kutsal metinler ile dilbilimsel bulgulardan yola çıktıklarını ifade ederek Hz. Nuh’un gemisinin Cudi’ye yerleştiğini, Hz. Nuh’un da Cizre civarında yaşadığını belirlediklerini söyledi. Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’un günümüz Suriye ve Irak’ın birleştiği yerde yani Mezopotamya’da yaşaması ve tufanın da Mezopotamya merkezli olmasının muhtemel olduğunu belirten Arpa, “Mezopotamya’daki en yüksek dağlardan biri olan Cudi ise suların yeryüzünden çekilmesinden sonra Hz. Nuh’un gemisinin inmesi için en müsait yerdir.” dedi. Abdulmuttalip Arpa, tufanın izlerinin eski Mezopotamya sakinleri olan Sümer, Akad ve Asur medeniyetleri ile Babillilere ait Gılgamış destanının yanı sıra eski İran ve Yunan tarihlerinde olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Esas önemlisi ise Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dinlerine ait kutsal metinlerin tufanı ayrıntılarıyla anlatmasıdır. Sonuçta tufanla ilgili bilgilerin ayrıntılarında farklılıklar bulunsa da, kadim milletlerin tufanla ilgili hafızasının temelinde, Allah’a ve onun peygamberi Hz. Nuh’a uymayan zalim ve inkarcıların tufanla cezalandırılması yer almaktadır. Kur’an-ı Kerim tufanı anlatırken Hz. Nuh’un kavmini merkeze almaktadır. Hz. Nuh zamanında, yeryüzünde vahiyle muhatap başka canlı grubunun olup olmadığı bilinmemektedir. Bu sebeple Hz. Nuh’un kavminin ve onların yaşadığı bölgelerin tufana muhatap olduğu kesin olarak bilinmektedir. Böylece Hz. Nuh zamanında bilinen dünya olan Mezopotamya’nın sular altında kaldığı açıktır.”Hz. Nuh’un gemisinin tufandan sonra karaya oturduğu yer ile ilgili tartışmaların sebebinin ise Tevrat’ın Yaratılış bölümünde ‘Gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde Ararat dağlarına oturdu’ ifadeleri olduğunu söyleyen Arpa, buradaki Ararat dağlarının gemi için belirli bir yeri göstermekten çok Urartuların toprakları içinde yer alan dağlar silsilesine işaret ettiğini belirtti. Arpa, “Nitekim M.Ö. 900-600 yıllarında Van Gölü merkezli hüküm süren Urartular, Mezopotamya’da bulunan Asurlular’a komşu ve rakip bir krallıktır. Urartular günümüz Ermenistan ve Azerbaycan Batı kesimi ile İran’ın Urmiye bölgesini ve Dicle Nehri’nin kuzeyini içine alan bir coğrafyadır. Dolayısıyla Ararat dağlarından söz eden Tevrat’taki ifadeler, Cudi Dağı’nı da içine alan geniş bir alana yayılmış dağları ifade etmektedir. İşte bu sebeple Tevrat’ın Yaratılış bölümündeki ‘Ararat dağları’ ifadesi, Arami ve Süryani çevirilerinde Van Gölü’nün güneydoğusunda bulunan Ture Kardu yani olarak çevrilmiştir. Bu konu ile ilgili en açık ifade ise Kur’an-ı Kerim’de ‘Sular çekildi ve gemi Cudi’de karaya oturdu’ (Hud Suresi, 11/44) ayetinde geçen Cudi ismidir. Ararat dağları, Van Gölü’nün güneyinden başlayıp Cudi Dağı’nın da bulunduğu Dicle Nehri’ne kadar uzayan dağ silsilesi olarak düşünüldüğünde Tevrat ve Kur’an-ı Kerim’deki ifadelerin birbiriyle örtüştüğü görülür.” şeklinde konuştu.
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Kasım Ertaş ise Cudi Dağı’nın tüm Ortadoğu ve Mezopotamya’da İslam hakimiyetinin kurulduğu 7. yüzyıldan itibaren İslam coğrafyacıları tarafından Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olarak kabul edildiğini belirtti. Cudi Dağı ve çevresinin, tufan ve Hz. Nuh’un yaşamı ile ilgili günümüze dek ulaşan birçok olguya sahip olduğunu söyleyen Ertaş, “Mevcut belgelerin yanında, Hz. Nuh’un gemisinin Cudi’ye indiğine tanıklık edecek mahiyette tarihi rivayetler, şehirler, ziyaret yerleri ve makamlar da bulunmaktadır.” dedi.
Arpa ile Ertaş’ın yaptığı araştırmada geminin Cudi’de olduğunu gösteren verilerden bazıları ise şöyle: Cudi Dağı, Mezopotamya’nın en yüksek dağlarından biridir. Tufanın önemli safhalarının anlatıldığı Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’un gemisinin Cudi’ye ineceği tufan devam ederken belirlenir. Çünkü Hz. Nuh tufan sırasında gemide bulunurken “Rabbim beni bereketli bir yere indir” (Müminun Suresi, 23/29) sözleriyle Allah’a duada bulunur. Sonunda Hz. Nuh’un duasına karşılık olarak “Selam ile nice bereketlere kavuşmak üzere yanındakilerle beraber gemiden in” (Hud Suresi, 11/48) vahyi Allah tarafından indirilir. Bundan böyle bu dağ, cömertlik anlamına gelen ‘Cudi’ adını alır.”Cudi Dağı’nda 2 bin metrenin üzerinde olan 4 doruk vardır. 2017 metre yüksekliğindeki bir doruğun üzerinde “Nuh peygamber ziyaret tepesi” yer alır. Ziyaret tepesinin ortasında etrafı taşlarla çevrili bir alan ise “Sefine” yani gemi ismiyle bilinir. Gemiden inen Nuh ve beraberindekiler Cudi Dağı’nın eteğinde “Semanin” yani Seksenler köyü adında bir köy kurmuş ve yanındakilerle birlikte buraya yerleşmiştir.
Şırnak isminin esas hali olan Şera Nuh, zamanla Şehri Nuh ve Şırnex ve son olarak da Şırnak haline gelmiştir. Şera Nuh kelimesi Süryanicede “Nuh istirahat etti, iskan etti” cümlesinin isimleşmiş halidir. Cizre’nin kuruluşu da Hz. Nuh tufanından sonraya denk gelmektedir. İlçede Yafes Mahallesi vardır. Yafes tufandan sonra insanlığın soyundan geldiği Hz. Nuh’un üç oğlundan biridir. Cizre’de vefat eden Hz. Nuh’tan sonra onun çocukları ve tufandan kurtulan diğerleri hayatlarına Mezopotamya bölgesinde devam etmişlerdir. İşte bu sebeple Cizre’ye en yakın yerleşim yerlerinden biri konumunda olan Bazebday’ın kuruluşu Hz. Nuh’a ve çocuklarına dayanır, günümüzde ise buranın ismi İdil olarak değiştirilmiştir. Tarihi kayıtlara göre Hz. Nuh, Bazebday’ın güzel iklimi ve tatlı sularını beğenmesinden dolayı tufan sonrası yaşamının bir kısmını burada sürdürmüştür. Bazebday şehri tufandan kurtulanlarla yakın bir ilişki içinde olmasından dolayı şehrin güneyinde eski bir yapı olan “Kasru’l-Kuvel” adında bir kasır vardır. Ayrıca kuvel ismi şehrin mahallelerinden birine verilmiş ve “Kuvel Mahallesi” geçen yüzyıla kadar kullanılagelmiştir. Bu isimlerde dikkatleri çeken “kuvel” ismi Süryanice bir kelime olup gemi anlamına gelmektedir.
Tevrat’ta geminin Ararat yani Ağrı Dağı’na indiği belirtilmektedir. Süleyman Ateş, Kur’an indiği sırada Medine’deki Yahudilerin Cudi’ye itiraz etmediklerinden hareketle onların ellerinde bulunan nüshalarda da geminin Cudi’ye indiğinin yazılı olduğu söylüyor. Nitekim Yakut el-Hamevi’nin elinde bulunan Tevrat metninde ‘geminin Cudi’ye indiği” yazılmakta olduğunu aktarılmaktadır. İbranice’de Ararat isminin okunuş şekli “R-R-T”şeklindedir; çünkü İbranice’de sesli harfler kullanılmaz. Bu sessiz harflerin antik çağda bağdaştırılabileceği tek coğrafi bölge Asurluların yazıtlarında uRaRTu adını taşıyan Van bölgesi civarındaki dağlık bölgedir. Ararat’ın Ağrı Dağı olduğu kanısı daha çok Batı’nın oluşturduğu görüştür. Bu görüşün başlangıcı Kutsal Kitap’ı 4.yüzyılda Latince’ye çeviren Jerome’den kaynaklanır. Kendisi 1.yy. tarihçisi Josefus’un görüşlerinden yararlanarak 1.yy. da gemi kalıntılarının hala Ermenistan topraklarında görünebildiğini yazar. Batı’ya bu gelenek aktarılırken Ermenistan toprakları hakkında kısıtlı bilgi sahibi olan Ortaçağ batılı yorumcuları günümüzde Ermenistan ülkesinin siyası sınırlarını da barındıran Kuzey Ermenistan topraklarını bu bölge içinde tanımlarlar. Ve bu bölgedeki en yüksek nokta Ağrı Dağı olduğu için Ararat’ın bu dağ olduğu düşüncesine varırlar. Oysa Ağrının eski ismi “Masis”tir ve etimolojik olarak Tevrat’taki Ararat (“RRT”) ismiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Coğrafik ve zaman bakımından bu yazıtlara daha yakın olan Süryani ve Ermeni Hristiyanlar, bunu bügün Van’ın da bulunduğu eski zamanların Güney Ermeni toprakları olarak algılarlar. Hatta doğudaki Nestüri Hristiyanlar özellikle Cudi Dağı çevresinde birçok manastır inşa etmeye başlar ve bunları “Nuh Gemisi Manastırları” diye adlandırmaya başlarlar. M. Ö. 250 senelerinde yaşamış Babilli râhip Berossos tufanı anlatırken, geminin Cordyean Dağları’na oturduğunu ve kalıntılarının hâlâ mevcut olduğunu, halkın bundan muska yaptığını söyler. Bu dağlar Van Gölü’nün güneybatısındadır. Burada ise Cûdî Dağı vardır. Nuh’un yaşadığı Mezopotamya’nın hemen kuzeyinde, 2000 m râkımıyla geminin konabileceği en uygun tek yüksek dağdır. Tufanın bitip bitmediğini anlamak için gönderilen güvercin ağzında zeytin dalı ile dönmüştü. Volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı’nda, hiçbir ağaç yetişmezken, Cûdî’nin güneybatısı zeytinliktir.
Nûh a.s. Tûfânı mîlâdtan 3.342 yıl önce olmuş. Tevrâtta 2nci ayın 17sinden diğer yılın 2nci ayının [27]sine veya 40 gün sürdü ise 6ıncı ayda başladığı yazsa da ”7 gün sürdü” ve 7nci ayın 17si ifadelerine göre 7nci Recep ayının 10undan 12nci Zilhicce ayının 18ine (21/22 gün sonrası 10 Muharrem=ÂŞÛRÂdır) rivayetine göre HAZRET-i ALLÂH bilir h.ö.4094_4093= (0 yılını yıl ve 1 Ocak 0ı Perşembe ve 366 gün alırsak) m.ö. 3349da olmuştur. 04 Ocak_08 Haziran m.ö.3349=10 recep_18 Zilhicce h.ö.4094
. Tevratta 150 günde sular çekildi ifadesi 17.07.h.ö.-4094ten 18.12.h.ö.-4094e kadarki süredir. Buna göre milad m.ö. -7 = Muharrem -648dir. İSKENDER dönemi m.ö.356_323 olarak yazılsa da gerek 26.07.-747=23.07.h.ö.-1412de başlıyan takvim gerekse İskendere kadarki süre 432 [veya 436] yıl ifadesi Buhtunnasır/Nebukadnezarın kral olmasının -605 değil -745ler olduğunu anlatabilir. 2604 (veya Mûsâ a.s.ın m.ö.1723te vefatından ”979 yıl” sonra ifadesine göre 2605) yıllık süre bunu doğruluyor. TARİHLERİN YANLI VE YANLIŞ YAZILDIĞI ma`lûmunuz kabûl ediyorum. Ancak 2242 ifadesi 2252 / 2256 /2260 olarak da yazılmakta. Fekat bunlar TAKVİM ve RİVAYET farkları ile ilgilidir. 657 (tashîh 1656) / 1307 gibi sayılar Tufana kadar geçen süre olarak Tevratlarda yazılıymış. Ancak bin eksik 50=950 yıl ifadesi farz-ı misal 1307ye eklense 2257 eder ki Kur’ân-ı Hakîmde 950+x süre ya`nî 950den sonra Tufan deniyor. Nûh a.s. 40 / 50 yaşlarında peygamberlikle görevlendirlmiş. 1307+950+50 küsur ki bu süre hicrî ise şemsî (mîlâdî) olarak 2242 yıldır ki Nuh a.s.ın kaç yaşında nebî ve kaç yaşında rasûl olduğu Kur’an’da yazmaz. 1307 sayısı , Nuh a.s.ın peygamberliğine kadarki süre de olabilir. Toplam `ömrü 1781 yıl imiş. 40+850+60 bu bir rivayettir. Gönderdik de aralarında 950 yıl kaldı ifadesi ise vahydir. Ya`ni peygamberliğinden sonra tufana [en az] 950 yıl var demektir. 60 sayısı 50 / 100 / 160 olarak da yazıldığı gibi 2271=h.ö. muharrem -2982de doğan (Âdem a.s. dönemi+3323/3337=m.s.622-2893) İbrâhîm a.s.a kadar 1143 sene ifadesi 38 yaşında göç etmesine göre 1071+38=şemsi 1109 olabilir. Ya`ni 1143 sene hicri ise miladi olarak 1109 yıldır. Rivayet çok. GERÇEK TARİHLER `A……. bin `İ… = MEHDÎ `aleyhirrıdvân tarafından HAZRET-i ALLÂHU A`LEMU BİSSAWÂB 10.01.`âşûrâ’ H.1445=29.07.2023 cumartesi çıkartılır. MEHDÎ , yaşıyor. Adını ve Baba adını yazdım. Gökten onun adını duymanız çok yakın.
Nuh Tufanı , Zuhal ile Muşterî gezegenlerinin bir burçta ilk birleşmelerinden 229 yıl+108 gün sonra olmuş. HİCRÎ QAMERÎ AY TAKVÎMİ GÜNEŞ YILINA her 30 hicrî sene 10.630 küsûr / 10.631 küsûr gün olarak çevrilir. 16.07.622 Cumua H.1in ve 30.03.632 Pazartesi H.1in ve H.11in senebaşı ve 8inci sene 353 , 1,2,4,7,9,10 seneleri 355er ve diğer 3 sene 354er gün (2,5,7,10 seneleri 355er ve diğer 6 sene 354er gün ; bunun gerçek tarihlendirmesini akıl ve düşünce ile yapmak mümkin değil , kesin bilgi= `ilm ister ki Mehdî Hazretleri , bunun için DE gelicek).
buda benim yorumum en iyisini ALLAH BİLİR BİRAZ MATEMATİK İŞLEMİ YAPARSAK ALLAH NUH’UN GEMİSİNİN KOORDİNATLARINI VERMİŞ BİZE
44.14 MERİDYEN
39.25 PARALEL AĞRI DOĞU BEYAZIT MEŞHUR NUH’UN GEMİSİ ÜZERİNE TAM OLARAK DENK GELİYOR
Ankebut suresi 29/15.ayet ( kısaca bir ayet bıraktık görmez misiniz deniyor.) Ankebut öremcek ve ağı dünyanın enlem/boylamı ?
Kamer suresi 54/15.ayet ( kısaca bir ayet bıraktık görmez misiniz deniyor.)
Hud suresi 11/44.ayet (cudi yüksek bir manasındadır. ) geminin hangi meridyende olduğu ve boyutlarını veriyor )
ANKEBUT SURESİ
29 + 15 = 44 MERİDYEN DİYELİM
29 – 15 = 14 yani 44.14 meridyeni
KAMER SURESİ
54 -15 = 39 ENLEM PARALEL DİYELİM 54 KAMERDEN 29 ANKEBUT DÜŞERSEN MESELA .25 YAPAR YANI 39.25
HUD SURESİ 44.AYET ZATEN YİNE 44 MERİDYEN DENK GELİR AYRICA 44 AYET CUDİYE KONDU KELİMESİ YADA HECESİ 14.HECEDİR YADA KELİME
ATLANTİSİN YERİ (NUHUN) KAVMİNİN BULUNDUĞU YER EGE DENİZİNDE
37 kuzey paraleli ve 25 doğu merid yeni ege denizinde paros adasının kuzeyınde
bc 10000-12000 yıllarında yaklaşık olarak tufan olmadan önce ege denizin ortasında atlantis adası mevcutdu istanbul boğazı suların taşması ve karadeniz, akdeniz birleşmesi
sonuçu age denizinde sular yukseldi atlantis denen ada sulara gömüldü ve bugun eski atlantisden kalma dağ zirveleri yüksek yerler atina ve muğla bodrum arasındaki bir çok
adacığı oluşturmaktadır.
KAMER 54 / 12 AYET nuh tufanı(Ve yeryüzünü pınarlar halinde fışkırttık. Böylece sular, taktir edilmiş olan emir üzerine birleşti)
kamer 54 – 12 = 42 pareleli istanbul civarıdır dur
Kehf Suresi18 /60-61 ayet hz.musa ile hızır buluştuhu yer
(Bir vakit Mûsâ genç adamına, “Ta iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar yahut (bu yolda) senelerce yürümedikçe durup dinlenmeyeceğim” demiştiAR ALTINDA KALMIŞLAR EGE O ZAMANLAR DENİZ DEĞİLMİŞ. 25.MERİDYENE DENK GELİYOR
kehf suresi 18 / 60 ayet 60 ayet sayısı süre sayısından çıkar 60-18 = 42 bulunur
iki farklı surede iki denizin suların birleşmesinden bahsediliyor ve ortak yönleri istanbul cıvarı 42 kuzey pareleli
not 37 ve 25 parelal ve meridyenleride nuh kavminden bahseden sure ve ayetlerin ortak rakamlarından bulunmuştur.