Kızıldeniz Nasıl İkiye Ayrıldı?
Kutsal kitaplarda anlatılan felaketler, Venüs ile Dünyanın çarpışmasıyla mı oluştu? Venüs bir kuyrukluyıldız mıydı? Colin VVilson, Immanuel Velikovsky’nin akıl almaz teorilerini inceliyor.
1947 yılında bir gün, Amerika’nın en büyük yayınevlerin den biri olan Macmillan’ın New York’taki bürosunda, yayıncılardan birinin masasının üzerinde, henüz yayımlanmamış bir kitap metni duruyordu. Kitabın adı “Çarpışan Dünyalar” idi. Yazarı, Freudçu bir psikiyatris olan 52 yaşındaki Immanuel Velikovsliy idi. Kitap, insanlığın geçmişi ile ilgili oldukça etkileyici ve yeni iddiaları içeriyordu. Fakat yayıncıları düşündüren bir sorun vardı: Bir psikiyatrist, neden gezegenler, kuyrukluyıldızlar ve Güneş sisteminin doğuşu ile ilgileniyordu.
Buna rağmen metni okuyan ilgili, son derece etkilendi ve heyecanlandı. Ona göre, Velikovsky’nin öne sürdüğü görüşler tümüyle saçma sapan olabilirdi. Fakat bu, yine de büyüleyici bir saçmalıktı. Örneğin yazar, Kutal Kitap mucizelerinden biri olarak kabul edilen Kızıldeniz’in yarılması olayının gerçekten yaşandığını öne sürüyordu. Velikovsky’ye göre bu olay, gezegenler arasındaki ilginç bir etkileşimden ötürü oluşmuştu.
Macmillan Yayınevi ciddi ve saygın bir kurum olarak tanınıyordu. Bundan ötürü yayınevi ilgililerinin uzun bir tereddüt dönemi geçirmeleri bir anlamda doğaldı. Fakat sonunda Velikovsky ile yayıncılar arasında bir uzlaşmaya varılabildi. Yayınevi tarafından Velikovsky’ye küçük bir avans ödenerek kitabın yayın hakkı satın alındı.
İlginç Bir Psikiyatrist
Kendi uzmanlık alanını doğrudan ilgilendirmeyen konularda araştırmalar yapan bu psikiyatrist kimdi? Immanuel Velikovsky, bir Rus Yahudisi olarak, 1895’de Vitebsk’de doğdu. Moskova’ da matematik okudu. Daha sonra da tıp öğrenimi gördü. Sonraları Viyana’da Freud’un öğrencisi William Stekel ile ortak psikiyatri çalışmaları yaptı. 1924’le Filistin’e yerleşti. Burada, atalarının toprakları üzerinde arkeolojik araştırmalar yaptı.
Hz. Musa Yahudi Değildi!
Freud’un I937″de yayımlanan, “Musa ve Tektanncılık” adlı kitabından oldukça etkilendi. Bu kitapta son derece cüretkâr ve etkileyici görüşler ortaya atılıyordu: Sözgelimi, üç büyük peygamberden biri olan Hz. Musa Yahudi değildi, bir Mısırlı idi. Firavun Akhenaten’in dininin izleyicilerindendi. Akhenaten, Güneş Tanrısı’nın yeni bir dinini kuran kişi olarak tanınıyordu. Hz. Musa, Akhenaten öldükten sonra Mısır’dan kaçtı. Tektann inancına dayalı bu yeni dini Yahudi kavmine tanıttı.
Tarihçiler Karşı Çıkıyor
Kuşkusuz, Freud’un bu konuya ilişkin görüşleri Kutsal Kitap’taki anlatımlara pek uymuyordu. Tarihçilere göre ise Hz. Musa, Akhenaten’in ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra doğmuştu. Fakat Freud, yinede görüşlerinde ısrar ediyordu. Bunu kanıtlamak için de yoğun bir şekilde tarih araştırmaları yapıyordu. Velikovsky, Freud’un bu yürekliliğine şaşırıyordu. Böylece o da benzer çalışmalara koyuldu. Bir zaman sonra, bir ölçüde tutarlı denebilecek birtakım sonuçlara vardı. Ona göre Firavun Akhenaten aslında, bir eski Yunan efsanesinin kahramanı olan Oidipus idi. Nitekim Oidipus efsanesi de, Akhenaten’ in kendi annesiyle evlenmesinden kaynaklanıyordu.
Velikovsky’nin ilk çalışmaları, Sigmund Freud’ un, “Musa ve Tektanrıcılık” adlı kitabından kaynaklanıyordu. Freud, Hz. Musa’nın aslında bir Mısırlı olduğunu öne sürüyordu. Aynı zamanda Hz. Musa Firavun Akhenaten’in izleyicilerindendi. Akhenaten ise, Mısır’a, tektanrı inancına dayalı yeni bir din getirmişti. Hz. Musa da bu yeni dini Yahudilere tanıtmıştı. Araştırmaları Velikovsky yi çok daha çarpıcı sonuçlara götürdü. Sözgelimi Akhenaten kendi annesiyle evlenmişti. Buradan da eski Vunan efsanesi “Oidipus” doğdu.
Kozmik Karışıklık
Böylece Velikovsky’nin Hz Musa ve Akhenaten ile ilgili araştırmaları, onun oldukça çarpıcı sonuçlara varmasına neden oldu. Öyle ki. bu sonuçların yanında, Freud’un dini kayıtlarla çelişen görüşleri tutucu ve korkak kaldı. Sözgelimi, Yahudilerin Mısır’dan ayrılışları ile ilgili birtakım ilginç olaylar vardı: Çeşitli felaketler, Kızıldeniz’in Yahudilerce geçilmesi, Mısırlıların ise sular altında kalmaları, sütun biçimindeki bulut, gökten düşen “Kudret helvası” gibi… Velikovsky’ye göre tüm bunlar, “kozmik bir karışıklıktan” kaynaklanıyordu. Fakat Velikovsky’nin asıl araştırdığı konu, “kıyamet” ile ilgiliydi. Bu konuya ilişkin kayıtların olup olmadığını merak ediyordu. İşte bu noktada aradığını buldu. Bu, anlaşılması oldukça güç, eski bir papirüs idi. Ipumer adında eski Mısırlı bir düşünür tarafından yazılmıştı. Ipuwer’ın kayıtları, Kutsal Kitap’ta kıyamet ile ilgili olarak anlatılanlara şaşırtıcı derecede benziyordu.
Dünya’nın “Ay’ları
Velikovsky 1919’da Filistin’den ayrılarak ABD’ye gitti. Daha büyük kütüphanelerde çalışma ihtiyacı duyuyordu. Sonraki 5 yılını şaşırtıcı teorilerini destekleyecek kanıtlar toplamakla geçirdi. Çoğu araştırmacıya göre binlerce yıl önce gökyüzünde gizemli birtakım olaylar olmuştu. Sözgelimi, Alman Hans Hörbiger’in olağanüstü bir teorisi vardı. Ona göre bir zamanlar Dünya’nın birden fazla Ay’ı vardı. Aynca, “Ay” lar patlayarak ya da birbirleriyle çarpışarak Dünya’ya çarpmışlardı. Böyle bir olay mümkün müydü? Velikovsky bu konuya ilişkin kayıtları inceledi ve sonuçta bu tür bir olayı “olanaksız” olarak niteledi.
Tufan Oldu mu Olmadı mı?
Veliltovsky dünyanın her tarafında bulunan büyük sel efsanelerinin aynı olaya dayandığını ileri sürüyor. Bu da tüm dünyayı kaplayacak büyük bir tufan olabilir.
Şurası bir gerçek ki birçok halkın mitolojisinde sellerle ilgiii efsaneler vardır. En çok bilineni, dini metinlerde rastlanan Nuh Tufanı’dır. Dünyadaki buna benzer diğer efsanelerden birisi de Kanada’da Ontario yöresinde yaşayan Chippewa yerlileri tarafından anlatılır. Buna göre, son buzul çağının sonlarındaki bir tufandan söz ediliyor: “Küçük bir fare, içinde güneşin sıcaklığı olan deri bir çantayı kemirdi. Sıcaklık dünya yüzüne döküldü. Bir anda bütün karlar eridi. Kar suları en yüksek dağları yıkacak kadar yükseldi.
Arkeolojik kanıtların bir dünya tufanını doğruladığı söyleniyor. Sir Leonard Woolley’in konuya ilişkin bulguları var. Sir Woolley, 1929’da Ur şehrinde yaptığı kazılarda çamurlu bir “sel tabakası”na rastladı. Fakat Velikovsky’ye göre böyle bir tufan, bırakın geniş bir bölgeyi, birkaç km’lik bir alanda bile tortu bırakmıyor.
Venüs Kuyrukluyıldız mıydı?
Fakat daha ilginç bir olay söz konusuydu. M.Ö. 2000’de, bazı gökbilimcilere göre Venüs bir gezegen niteliğinde değildi. Velikovsky bunun, Venüs’ün bir zamanlar şimdiki gibi hareket halinde olmadığı anlamına gelebileceğini düşündü. Ona göre, binlerce yıl önce Jüpiter’de müthiş bir patlama oldu. Bu patlamanın sonucunda dev gezegenden, eriyik halde iri bir kütle koptu. Bu, bir zaman sonra bir kuyrukluyıldız haline geldi. Daha sonra da bu kütleden Venüs oluştu.
Eski Kayıtlarda Yeri Var
Nitekim Velikovsky’nin incelediği eski el yazmalarında Dünya”nın bir kuyrukluyıldızla çarpışmasından söz ediliyordu. Bunun sonucunda büyük depremler oldu, volkanlar püskürdü, birçok kent yeryüzünden silindi.Hemen hemen tüm ülkeler yerle bir oldu. Velikovsky, Kutsal Kitap’ta anlatılan kıyametin bu olduğuna inanıyordu. Bu arada, aynı kuyrukluyıldızın, 700 yıl sonra Mars’ın çok yakınından geçtiğine ilişkin kanıtlar da vardı. Dolayısıyla, benzer olaylar Mars’ta da yaşanmıştı. Hatta gezegen, yörüngesinden bile çıkmıştı. Tüm bu gelişmeler Dünya’yı da etkiledi. Gezegenimiz tekrar olağanüstü çarpışmalara maruz kaldı. Bu son çarpışmadan sonra kuyrukluyıldızın hızı kesildi ve Venüs gezegenine dönüştü.
Esrarengiz gezegen Venüs. M.ö. 2000 yıllarına kadar Venüs, gökbilimciler tarafından diğer gezegenlerle birlikle sayılmazdı. Bu nokta, Veilkovsky’yi, Venüs’ün bir zamanlar gezegen olmadığı düşüncesine yöneltti. Ona göre Venüs, çok eskiden bir kuyrukluyıldızdı. Bu kuyrukluyıldız, Dünya’ya çok yaklaşarak Tufan’ın ve Kutsal Kitap’la tanımlanan diğer birçok felaketin oluşmasına neden oldu.
Bilim Adamlarına Sunuyorlar
Velikovsky bu teorinin oldukça tutarlı olduğunu savunuyordu. Çünkü çok sayıda tarihsel doküman incelenmişti ve tüm bu anlatılanların bir hayal ürünü olmadığı inancındaydı. Bu müthiş bir olaydı ve o zamana değin herkesin gözünden kaçmış olması da aynca ilginçti, Velikovsky bunun üzerine teorilerini bilim adamlarına sunmaya karar verdi. İşte bu koşullarda hazırlanan metni Macmillan Yayınevi’ne göndermişti.
Tartışmalı Bir Kitap
Velikovsky bir zaman sonra, tanınmış bir gökbilimci olan Harlovv Shapley ile tanıştı. Shapley, Güneş sisteminin, Samanyolu Galaksisi’ndeki yeri ile ilgili hayli tartışmalı bir teori ortaya atmıştı. Velikovsky bu teoriye şiddetle karşı çıktı. Shapley nazik bir bilim adamıydı ve Velikovsky’nin görüşlerini değerlendirmek istiyordu. Fakat, Çarpışan Dünyalar’ı okuyacak zamanı olmamıştı. Bunun üzerine kitabı Shapley’in yerine bir başkası, Horace Kallen adında bir arkadaşı okudu. Kallen, kitaptan çok etkilendi ve Harlow Shapley’e, eserin ciddi bir şekilde incelenmesi gerektiğini bildirdi. Çarpışan Dünyalar’daki iddialar baştan aşağı saçmalık olsa bile, bu yine de cesur ve göz kamaştıncı bir tez niteliğindeydi. Bununla birlikte Shapley, Velikovsky” nin görüşlerine yeterli ilgiyi göstermedi.
Bilim Çevreleri Karşı Çıkıyor
1950 yılının Ocak ayında Harlow Shapley, Macmillan Yayınevi’ne Çarpışan Dünyalar’dan duyduğu endişeleri dile getiren bir mektup yazdı. Shapley çeşitli bilim adamları ile Velikovsky’nin iddialarını tartıştığını yazıyordu. Bu bilim adamları, Macmillan gibi saygın bir yayınevinin bu tür “hayal ürünü” kitaplarla ilgilenmesine şaşıyorlardı.
Akıllı Bir Aldatmaca!
Macmillan yetkilileri söz konusu kitabın katı bir bilim kitabı olmadığını savundular. Onlara göre, bu, bilim adamlarının bilmesi gereken tartışmalı bir teoriydi. Shapley ise, Velikovsky’nin öne sürdüğü görüşlerin, para kazanmak amacıyla üretilen, oldukça akıllı bir “aldatmaca” olduğunu savunuyordu. Shapley daha da ileri gitti ve eğer Çarpışan Dünyalar basılırsa, kendi adının Macmillan’ in yayın listesinden çıkarılmasını istedi.
Amerikalı gökbilimci Harlow Shapley, galaksilerin yapıları ile ilgili çalışmalarıyla tanınıyor. Önceleri Velikovsky’nin görüşlerine ilgi duydu. Fakat sonraları onu en ağır bir biçimde eleştirenlerden biri oldu. Ona göre Velikovsky’nin görüşleri tümüyle saçmaydı.
Geniş bir İlgi Uyandırıyor
Fakat tüm bu engellemelere rağmen yayınevi, bildiğini yaptı. Çarpışan Dünyalar, 3 Nisan 1950’de piyasaya çıktı. Önceden de tahmin edildiği gibi, çok kısa bir zamanda, en çok satan kitaplar listesinin tepesine bir roket gibi fırladı. ABD, geniş bir fundamentalist (bilimsel olayların bile Kutsal Kitap’ta yer aldığını savunan tutucu bir Hıristiyan akımından olan) izleyici, kitlesine sahipti. Bu kişiler Kutsal Kitap ile yakından ilgileniyorlardı. Tevrat ile İncil’de geçen her kelimenin doğru olduğuna inanıyorlardı (nitekim birkaç yıl sonra, 1956’da Werner Keller”in “Tarihi Bir Kitap Olarak Kitabı Mukaddes” adlı kitabını yine bu izleyici kitlesi, en çok satan kitap haline getirecekti)
Kitabın satışı o kadar yüksekti ki, okuyucular kitabevlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturuyorlardı. Bunlar, Kutsal Kitap’taki mucizelere bilimsel kanıtlar arayan kişilerdi. Belki bu kitapta Kızıldeniz’in ikiye ayrılmasını ve Jericho kentinin duvarlarının yıkılmasını açıklayan bilimsel kanıtlar bulabilirlerdi. Öte yandan Çarpışan Dünyalar’a ilgi duyan geniş bir aydın kesimi de vardı.
Ve İşinden Olanlar…
Fakat bilimsel çevrelerde bu ilgi pek görülmüyordu. Bu kişiler de, Macmillan’ın bu kitabı basmakla korkunç bir hata işlediğini söylüyorlardı. Bunlardan biri olan, New York Doğa Tarihi Müzesi Gökbilim Bölümü Şefi Gordon Atwater kitabı okumuştu. Bir zaman sonra konuyla ilgili bir yazı yayımladı. Bilim adamlarının açık düşünceli olmalarını istiyordu. Fakat, bu yazı, onun işten atılmasına neden oldu. Öte yandan, Macmillan yayıncılarından olan ve kitabın basılmasına karar veren James Putnam da işinden oldu.
Boykot Tehdidi
Macmillan Yayınevi’ne üst düzeyde bilim adamlarından mektuplar yağıyordu. Bunların arasında çok sayıda profesör de vardı ve kitap eğer yayından kaldırılmazsa, yayınevinin ders kitaplarını boykot edeceklerini söylüyorlardı. Macmillan tüm bu baskılara dayanamadı. Kitabın yayın hakkı bir başka yayınevine, Doubleday’e devredildi. Doubleday’in Macmillan gibi kâr getiren ders kitapları bölümü yoktu.
Yanılabileceğini Kabul Ediyor
Velikovsky ise tüm bu tartışmaları şaşkınlık içerisinde izliyordu. Kendisi, karşı çıkılacağını biliyordu ama bu denli düşmanca bir tutumla karşılaşacağını hiç ummamıştı. Velikovsky’yi tanıyan herkes, onu ciddi bir araştırmacı olarak değerlendiriyordu. Onun bir sahtekâr ya da şöhret düşkünü olmadığının farkındaydılar. Her açık düşünceli bilim adamı gibi, Velikovsky de kendisinin yanılabileceğini kabul etmeye hazırdı. Fakat tarihi kayıtlar açıkça,” bir şeylerin”olduğunu gösteriyordu. Peki o halde, bilim adamları neden önce bunu kabul edip, sonra eleştirilerini yapmıyorlardı.
Daha Çok Kanıt
Bu durumda yapılacak bir tek şey kalıyordu. O da biraz daha kanıt toplamak. Herhangi birisinin ciddi bir şekilde kendisiyle tartışacağı zamana kadar kanıtlar toplamaya ve bunları ortaya koymaya karar verdi. Böylece Velikovsky, yeniden kütüphanelere kapandı.. Tüm eleştirilere ve alaylara rağmen Velikovsky çalışmalarını sürdürdü ve çok daha çarpıcı yeni teoriler ortaya attı.
Immanuet Velikovsky’nin ilginç ve çarpıcı teorilerinden ötürü ağır eleştirilere uğradığı biliniyor. Sözgelimi, onun “Felaketler Evrimi” adını verdiği teorinin büyük bir “sorumsuzluk” örneği olduğu öne sürüldü. Fakat işin ilginç yanı, bazı çağdaş araştırmacılar, Velikovsky’nin vardığı sonuçları destekliyor.
Velikovsky’nin “Çarpışan Dünyalar” adlı kitabının basımını önlemek için girişilen çabaların, düşünce ve kültür tarihinin en üzücü bölümlerinden biri olduğu ifade ediliyor. Toplumbilimci Norman Storer, “Bilim Adamları Velikovsky île Karşı Karşıya” adlı kitabında bilim adamlarının bu yaklaşımlarından ötürü, onlar adına kamuoyundan özür diliyordu. Öte yandan Norman Storer, 1950 yılının birçok bakımlardan kötü bir yıl olduğunu öne sürüyordu. Nitekim o dönemde soğuk savaş en kritik anlarını yaşıyordu. Bilimsel çevrelerde tutucu güçler sürekli güç kazanıyorlardı. Storer, bilim adamlarının tepkilerini şöyle eleştiriyordu:
“Sürekli olarak bilime saldıran, garip görüşleri olan çok sayıda araştırmacı var. Velikovsky’nin bunların arasından sivrilme olasılığı oldukça yüksekti. Bu gerçeği de gözönünde bulundurursak, onun kitabına gösterilen tepkilerin nedeni kısmen anlaşılabilir.”
Abartılmış Teoriler mi?
Bu arada bazıları da Velikovsky’nin teorisini biraz abartılmış olarak nitelendiriyorlardı. Velikovsky’ye göre, günümüzden yaklaşık 3.400 yıl önce Jüpiter’den bir kuyrukluyıldız koptu. Fakat mevcut bilgilere göre, bir gezegenden kuyrukluyıldız kopmasının pek mümkün olamayacağı düşünülüyor. Aynı zamanda Velikovsky, bu kuyrukluyıldızın, tam Hz. Musa’nın İsraillileri Mısır’dan çıkarabilmek için Fıravun’u ikna etmeye çalışırken Dünya’ya yaklaştığını savunuyor.
Kızıldeniz Açılınca
Onun teorisine göre Dünya, kuyrukluyıldızın kuyruğunun arasından geçmişti. İşte tam o sırada da Mısır, Kutsal Kitap’ta anlatılan birtakım felaketlere sahne olmuştu. Kuyrukluyıldızın merkezi Dünya’ya yaklaşınca Kızıldeniz yarıldı. İki cisim buluşunca olağanüstü bir elektriklenme oluşmuştu. İsrailliler suların iki yana açılmasıyla ortaya çıkan Kızıldeniz’in tabanında yürüyerek, karşıya geçtiler. Firavunun ordusu geçerken ise, sular tekrar eski haline geldi ve askerleri yuttu.
Dünya Yüzeyinin Oluşması
Çarpışan Dünyalar ile ilgili tartışmalar olanca şiddeti ile sürerken, Velikovsky New York’tan Princeton’a gitti. Orada günlerini kentin kütüphanesinde jeoloji ile ilgili kitaplarda araştırmalar yaparak geçirdi. Asıl araştırdığı konu, Dünya yüzeyinde geçmişte meydana gelen kasılmalar ile ilgiliydi. Ona göre binlerce yıl önce oluşan bu kasılmalar Dünya yüzeyini engebeli bir hale getirmişti.
Türlerin Ani Yok Oluşu
Velikovsky bu araştırmayı yaparken, bir teoriyi yeniden canlandırdığının farkındaydı. Fakat bu teori 19. yüzyıldan itibaren canlılığını yitirmeye başlamıştı. “Katastrof” (felaket) adı verilen bu görüş, bazı canlı türlerinin nasıl birden yok olduğunu açıklamaya çalışıyordu. Georges Cuvier (1769-1832) adında bir bilim adamına göre, türlerin aniden yok oluşunun nedeni, bir dizi felaketti.
Felaketler Teorisi Çürütülüyor
Fakat Lyell’in “Jeolojinin İlkeleri” ve Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlı yapıtları bu felaket teorisini çürüttü. Çünkü Darwin’e ve Lyell’e göre Dünya, sanıldığı gibi birkaç bin değil, milyonlarca yıl yaşındaydı. Dinozorlar ise aniden değil, uzun bir zaman sürecinde, “doğal ayıklanma” ile yavaş yavaş yok oldular.
Radyasyonun Etkisi
Gerçekten böyle mi oldu? Çünkü bazı araştırmacılar dinozorların aniden ortadan kalktıkları konusunda ısrar ediyorlar. Hatta bu yok oluşun bir gecede olduğunu öne sürenler bile var. Bu ani yok oluşu çok büyük bir yıldızın patlamasına bağlayanlar da var. Bu yaklaşıma göre, bu patlama sonucunda dünyayı bir radyasyon bulutu kapladı. Bu da dolayısıyla, kitle halinde ani ölümlere neden oldu.
Nedeni Başka Olabilir
Bu tür bir görüş kabul edilse bile, söz konusu felaketin daha başka bir şekilde oluştuğu öne sürülüyor. Bilim adamları ve araştırmacılar, Dünya’nın belirli zamanlarda yaşadığı buzul çağlarını tam olarak açıklayamıyorlar. Bu buzul çağlarının bazılarının, insanı şaşırtacak kadar kısa bir zamanda meydana geldiği belirtiliyor. Velikovsky, Çarpışan Dünyalar adlı kitabında bir mamut kalıntısından söz ediyor. Bu mamut, 1799’da Sibirya’da, buzların içinde donmuş bir halde bulunmuştu.
Bir Anda Nasıl Dondu?
Berezovka Mamutu adı verilen bu hayvanın eti, sanki buzdolabına konmuş gibi taze ve yenebilecek bir durumdaydı. Hatta midesinde tazeliğini hâlâ koruyan otlar ve gelinçiçekleri bulunmuştu, Velikovsky bu donma olayının çok kısa bir zaman sürecinde oluştuğunu düşünüyordu. Bunun üzerine bir soğuk hava deposunun yetkilileri ile görüştü. Ona verilen bilgilere göre bir sığır butunun bir bölümünü dondurmak 30 dakika sürüyordu. Fakat mamut büyüklüğünde, üstelik derisi kıllarla kaplı bir dev canlının dondurulması birkaç günden çok sürerdi. Zaten bu süre içinde de mide sindirme işlemini çoktan tamamlamış olacaktı. Fakat bu bilgiler Berezovka Mamutu’ nun yaşadıkları ile paralellik göstermiyordu.
Zıt Hava Kütleleri Çarpışınca
Velîkovsky’ye göre aniden gelen bir felaket, mevcut sıcaklığı -273 dereceye indirdi. Bu da mamutun birden donmasına neden oldu. Bunun açıklaması ancak şöyle olabilirdi. Volkanlar büyük oranda gaz püskürttüier. Püsküren bu gazlar atmosfere karıştı. Bunun sonucunda da şiddetli fırtınalar ve dolu taşıyan kar bulutları oluştu. Bu dondurucu dev bulutlar, geniş ve çukur bir vadide sıcak hava ile karşılaştı. Tonlarca ağırlıktaki bulut alçaldı. Bu birbirine zıt yoğunluktaki iki hava kütlesinin çarpışması sonucunda da, orada bulunan söz konusu mamut, birden dondu.
“Evrim Teorisi” mi, “Felaketler Evrimi” mi?
Velikovsky eski çağlardaki felaketler ile ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir zaman sonra, 1955’te yeni bir kitap yayımladı: “Karışıklık İçindeki Dünya“. Kitap, Çarpışan Dünyalar gibi kısa zamanda, en çok satan kitap haline geldi. Bu kitapta Velikovsky’nin görüşlerini ilgi çekici bir hale getiren yaklaşımlar vardı. Sözgelimi Darwin’in evrim teorisi inceleniyordu. Öyle ki, Velikovsky’nin ortaya attığı yeni teoriler, evrim teorisinin kuşkuyla karşılanmasına neden oldu.
Velikovsky’nin “Felaketler Evrimi” adını verdiği yeni teoriye göre, yeni türler, türlerin mutasyonu ile meydana geliyordu. O dönemlerde biyologların çoğu Darwin’in görüşlerini paylaşıyordu. Bu bakımdan Velikovsky’nin görüşleri ağır eleştirilere hedef oldu. Hatla bu görüşleri, “aydın sorumsuzluğunun bir kanıtı” olarak kabul edenler bile oldu. Fakat zamanla evrim teorisinin de hatalı yanları olabileceği göz önüne alındı. Bugün ise bazı biyologlar evrim teorisinden kuşku duymaları için birçok neden olduğunu belirtiyorlar.
Olumsuzluklardan Etkilenmediler
Velikovsky’nin birbiri ardına yayımladığı kitaplarda işlediği görüşler, akıl almaz iddialar olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. Fakat bu ilginin yanı sıra ağır eleştirilere de uğradığı bir gerçek. Hatta bu eleştiriler, Velikovsky’nin teorilerinin tümüyle yanlış olduğu şeklinde bir izlenim de bıraktı. Öte yandan, kitaplarında kullandığı başlıklar da başlı başına sansasyon yaratıcı nitelikteydi. Eleştirmenler, bunu da Velikovsky’ye karşı kullanmasını bildiler ve kitapların bu tür çarpıcı başlıklarla, sadece ticari amaçla yazıldığını öne sürdüler. Fakat tüm bu olumsuzlukların Velikovsky’yi pek etkilemediği görülüyor. Nitekim okuyucuların da bundan etkilenmedikleri bir gerçek. Yoksa kitapları bu kadar çok satmaz ve bu kadar çok yankı uyandırmazdı.
Son Yorumlar