Kar Adam Yeti Efsanesi Gerçek mi? Koca Ayak Bulundu mu?
Yeti efsanesi, 1920 ile 1950 yılları arasında yabancılar Everest’e tırmanmaya başladığı dönemde kendilerine anlatılan yerel söylencelerden çıkıp dünyanın ilgi alanına girdi. Himalayalar’da yaşadığı inanılan ‘Kar Canavarı Yeti’ efsanesi gibi Koca Ayak da ABD’nin modern söylencelerinden oldu. 1951’de Everest Dağı’ndan dönen bir ekibin karda çektiği dev ayak izi fotoğrafları, bilinmeyen dev bir Himalaya yaratığı hakkında spekülasyonlara neden olmuştu. Bu insana benzeyen yaratıklara, Himalayalar’da ”yeti veya migoi”, Kuzey Amerika’da ”koca ayak ya da saskaç”, Kafkas dağlarında ”almasti” ve Sumatra’da da ”orang pendek” adı verilirken, dünyanın başka bölgelerinde de başka isimlerle anılıyor. Himalayalar’da Tibetli kadınları kaçırdığı, çobanların sürülerini çaldığı söylenen Yeti’yi görenler, onu ‘‘iki ayağı üzerinde yürüyen, vücudu boz kıllarla kaplı dev bir yaratık’’ olarak tarif ediyorlar. Yeti, efsanenin çıktığı 1950’li yıllardan beri, çeşitli dergi ve gazetelerde, King Kong’u andıran devasa bir maymun veya taş devri insanlarına benzeyen garip bir yaratık olarak çizildi. Sovyet yönetiminin bu yaratığı araştırmak için 1958 senesinde Bilimler Akademisi bünyesinde jeoloji, antropoloji, biyoloji, fizik ve tıp uzmanlarından oluşan özel bir komisyon kurduğu biliniyor. Sibirya’da çok sayıda kişi insan ve hayvan melezi olan yetileri gördüklerini söylüyor. Bunlardan biri olan Asat Chaschijew, “Kesinlikle bir insana benziyor ama tek farkı vücudunun koyu bir yünle kaplı olması” dedi.
Rusya’nın Sibirya bölgesinde yaşadığına inanılan ve Dünyanın dört bir yanından gelen bilim adamlarının oluşturduğu araştırma grubu, aylardır Yeti’nin (koca ayak) izini bulmak için Kemerovo bölgesine incelemelerde bulundu. Rusya, İsveç, ABD, Kanada ve Estonya’dan araştırmaya katılan uzmanlar, Yeti’nin izini bulmak için Kemerovo’nun Taştagolski kasabasını ve Yeti’nin yaşadığına inanılan Azaski Mağarası’nı inceledi.Interfax haber ajansının verdiği bilgiye göre, bilim adamları hazırladıkları raporda, “Azaski Mağarası’nda Yeti’nin varlığını kanıtlayan önemli kanıtlara ulaşıldığını” ifade etti. Söz konusu Raporda, dev ayak izi, Yeti’nin dinlendiği sanılan yer ve Yeti’nin yaşadığı bölgeyi belirlemek için çizdiği çeşitli işaretler olduğu bilgisi yer aldı. Araştırmacılar Yeti’nin ayak izleriyle, ABD’nin Michigan eyaletinde yaşadığına inanılan yaratığın ayak izlerini karşılaştırdı. ABD’den gelen veriler de incelendikten sonra, Rusya’daki araştırmada yer alan Ingemar Ramel, “Tüm bulgular değerlendirildiği zaman Kemerovo bölgesinde Yeti’nin varlığının % 95 oranında onaylandığını” söyledi. Yıllardır gizemi çözülmeye çalışılan kar canavarı Yeti,Rusya’nın Şoria Dağı’nın sembolü haline geldi.
Yeti’nin varlığına dair en önemli kanıtlardan biri de, Himalayalar’ın eteklerinde kurulu Pongboçe Buda manastırında bulundu. Manastırın duvarlarında, buraya ulaşmak için aşılması gereken zorlukları tasvir eden kabartmalar yer alıyor. Nepal geleneğini yansıtan bu duvarlarda en dikkat çeken tasvir Yeti’ye ait. Yeni ulaşılan kanıt, manastırdaki keşişlerin kendilerini kötü şanstan koruduğuna inandığı, Yeti’ye ait olduğuna inanılan kurumuş dev bir parmak. Pangboçe’den İngiltere’ye getirilen dev parmak, günümüzde Londra’daki Kraliyet Cerrahi Koleji’nde sergileniyor. Efsaneler, Kocaayak Yeti’nin Himalaya bölgelerini kapsayan Nepal ve Tibet’te yaşadığını söylüyor. 2,5 milyon ile 11 bin 700 yıl öncesindeki dönemi kapsayan buzul çağına ait fosiller, dev maymun Gigantopithecus’un kemiklerini ortaya çıkarmıştı. Yeti’nin soyundan olduğu düşünülen 10 metre boyundaki ve bir ton ağırlığındaki bu dev maymunlar, 300 bin sene önce yok oldu.
Nepal’de “Meh-te” (insan ayı) efsanesi mevcut. Bu efsane, 1830 yılında İngiliz arkeolog B.H. Hodgson’ın Nepal yakınlarında, çok uzun boylu ve siyah saçlı bir canavar gördüğünü anlatmasıyla Batı ülkelerine de ulaştı. Batılı araştırmacıların, Himalayalar’a keşif gezileri düzenlemeye başlamasıyla, Yeti’ye ait haberler giderek çoğaldı. 1925 yılında, İngiliz fotoğrafçı Hindistan’ın Zemu bölgesinde koca ayak benzeri bir canavar gördüğünü iddia etti. Himalayalar’ın büyük, tüylü, insanla maymun karışımı bir görüntüye sahip olduğu söylenen kar adam Yeti’in popüler kültüre mal olması, 1951 yılında İngiliz dağcı Eric Shipton’ın Everest tırmanışında, kardaki dev ayak izlerinin fotoğrafını çekmesinden sonra gerçekleşti. Yeti’in varlığına ilişkin görsel malzeme ile desteklenen olay, Roger Pattersona ait. Patterson’un 1967’de California ormanlarında filme aldığı dişi “kocaayak” görüntüleri ve ayak izleri Amerikalı uzmanlar tarafından sahte olarak nitelenirken, Sovyet bilim adamları ise görüntülerin gerçek olduğunu savunmuştu. Bigfoot’u (Koca Ayak) gördüğünü iddia eden en ünlü kişi ise ABD başkanlarından Theodore Roosevelt’ti. Avcılığa merakıylı olan Roosevelt, 1903 yılında Idaho eyaleti Salmon Irmağı kıyısında iki avcının gizemli bir canlı tarafından saldırıya uğradığını anlatmıştı. 1958 senesinde Washington’un güneyinde yol inşaatında çalışan işçiler 48-55 numara büyüklüğünde ayak izleri gördüklerini söylediler.
Dağcı Steve Berry, Himalayalar’ın Bhutan Krallığı sınırları içerisinde, insanların ulaşmasının imkansız olduğu bölgede ayak izlerine rastladığını ve bu gizemli ayak izlerinin Yeti’ye ait olduğunu iddia etti. “Ayak izleri bir insanın ayak izlerine göre çok daha büyük” diyen Steve Berry, “Ayak izleri bir ayıya da ait olamaz çünkü ayı tek çizgi iz bırakarak yürüyemez” dedi .Oxford Üniversitesi Uzmanları, Himalayalar’da görülen 3 metre boyunda, iki ayağı üzerinde yürüyen ve vücudu kılla kaplı olan Yeti’nin sanıldığı gibi bir orangutan olmadığını, başlı başına yeni bir canlı olduğunu açıkladı. Yeti’nin evrimin eksik halkası ya da yarı insan yarı maymun bir yaratık olduğu öne sürülüyordu. Uzmanlar Yeti’ye ait olduğunu belirtilen iki kılı inceledi. Ve kılların şimdiye dek rastlanmayan bir canlıya ait olduğunu bildirdiler. Belgesel TV kanalı Destination Truth’un yolladığı Kızıl ötesi kameralarla donatılmış bir ekip, Everest’in Nepal eteklerinde, 2 bin 850 metre yükseklikte akan Manju Nehri kıyısında, devasa üç ayak izi keşfetti. İzlerden birinin uzunluğunun 33 santim olduğunu ifade eden arkeolog Josh Gates, “Ayak izi, söylenenlere uyuyor. Bu izin bir ayıya ait olması bana göre imkansız. Bizim için gizem sürüyor” dedi. Gates, nehrin kıyısındaki kumluk arazide rastlanan ayak izinin, incelenmek üzere ABD’ye gönderildiğini belirtti. Olayın oldukça ilginç hale geldiğini söyleyen Gates, “İz bulduğumuzda tazeydi. 24 saat önce bırakıldığını tesbit ettik. Son derece saf ve belirgindi” diye konuştu.
40 yıldan fazla bir zamandır Yeti’yi araştıran Moskova’daki Uluslararası Gominoloji Merkezi müdürü İgor Bursef şunları söylüyor: “Bu canlının varlığını doğrulayan bilgilere büyük oranda ulaşıldı. Ama bilim dünyası bu bilgilere güvenmiyor ve bunları incelemek istemiyor. Oysa ki Yeti’yi inceleyerek varlığını kanıtlayan verileri elde etmiş önemli bilimciler vardı. Kriptozoolojinin kurucusu olan Frasız bilim adamı Evelmans l967 yılında Amerika’da bir yetinin cesedini tanınmış zoolog Ayven Senderson’la beraber inceledi. Bilim adamları, bunun ateşli silahla vurulmuş bir neandertalin cesedi olduğunu sandı. Buna ilişkin bilgiler basında verilince ceset kayboldu. l997 yılında Fransa’da boyu 2 metre 60 santimetre olan bir karadamının dondurulmuş cesedi sergilendi ve sonradan karadamının cesedi kayboldu.” Amerikalı bilim adamı Ronald Morhed l97l senesinde kar adamının çıkardığı seslerin kayıtlarını yaptı. Morhed kar adamının çıkardığı sesleri deşifre etme çalışmalarına askeri uzman Skot Nelson’u da dahil etti. Denizaltıları dahil çeşitli araçların seslerini diğerlerinden ayırmada uzman olan Skot Nelson, karadamının çıkardığı seslerin sistemli olduğunu ve seçilebilir sözlerden oluşan dili olduğunu doğruladı. Melba T. Ketchum, 5 yıldır sürdürdüğü araştırmaların sonunda Kocaayak denilen yaratığın genetik olarak kısmen insan olduğunu öne sürdü. Ketchum, “Sasquatch” olarak da bilinen Kocaayak hakkında yaptığı açıklamada, “Genetik olarak Kocaayak insan ile başka bir türün melezi. Anne tarafından atasının modern insan olduğu kesin. Yaptığımız kapsamlı DNA analizinde Sasquatch’ın insanın yaklaşık 15 bin sene önce ortaya çıkmış bir akrabası olduğunu gördük” şeklinde konuştu. Ketchum’ın araştırmasına göre Sasquatch’ın ataları bir dişi insan ile bilinmeyen ve insan olmayan bir tür erkek.
Efsanenin Kaynağı Bu Kadın mı?
Oxford Üniversitesi’nden ünlü genetikçi Bryan Sykes, 19. yüzyılda Çarlık Rusya’da bir serf olarak yaşamış olan “Maymun Kadın” lakaplı bir kadının “Yeti” efsanesinin kaynağı olabileceğini söyledi. Prof. Sykes, Gürcistan-Rusya sınırında yaşamış olan kadının Batı Afrika kökenli bir DNA türü taşıdığını ve bu genetik kodun Homo Sapiens’in bir alt türüne ait olabileceğini belirtti. Teorisini The Nature of the Beast adlı kitabında açıklayan Sykes, 19. yüzyılın ortalarında Abhazya’da bir toprak ağasının Zana isminde 198 cm boyunda ve tüm vücudu kıllarla kaplı kadın bir köle ele geçirdiğini söyledi.
Tanıklar, Zana adlı maymun kadının “vahşi bir hayvanın özelliği”ni taşıdığını belirtiyor. DNA analizlerine göre de Zana bir insan değil. Uzmanlar “yarı insan yarı maymun” Zana’nın Abhazya Cumhuriyeti’nin Ochamchir dağlık bölgelerinde yaşadığını düşünüyor. 1850’lerde avcılar tarafından yakalanan Zana’nın tüccarların eline geçtiği anlaşıldı. Profesör Sykes, Zana’nın Edgi Genaba tarafından satın alınmadan önce etrafı sivri kazıklarla çevrilmiş olan hendekler içinde tutulduğunu söyledi. Sykes, Genaba’nın Zana’yı terbiye ettiği ve hizmetinde çalıştırdığını belirtti. Modern hesaplar maymun kadın Zana’nın olağanüstü kaslara sahip olduğunu, hep dışarıda uyuduğunu ve öldüğü 1890 yılına kadar çıplak olarak yaşadığını gösterdi.
Profesör Sykes, Zana’nın hayatı boyunca bölgede yaşayan erkeklerden dört çocuk doğurduğunu ve onun soyundan gelen bazı kişilerin halen burada yaşamını sürdürdüğünü de öne sürdü. Sykey İngiliz Times gazetesine yaptığı açıklamada bu kişiler üzerinde yaptığı DNA testleri sonucunda Zana’nın %100 Afrikalı olduğunu saptadığını, ancak “Kadının fiziksel ya da genetik açıdan modern Afrikalı gruplardan hiç birine mensup olmadığını gördüğünü” söyledi. Profesör Skeys, Zana’nın torunu olan Khwit’in mezarından dişini inceleyip önemli bir keşif yaptı. DNA sonuçlarına göre Zana %100 Afrika kökenli ama burada dikkat çekici olan Zana’nın insan olmadığı ve bilinmeyen bir türe ait olduğuydu. Sykes ayrıca geçmişte Zana’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndan kaçmayı başarmış Afrikalı bir köle olabileceğinin iddia edildiğini, ancak kadının “Eşine rastlanmamış DNA’sının bu teoriyi çürüttüğünü” ifade etti. Profesör, bu konudaki hipotezinin Zana’nın atalarının 100 bin yıl önce Afrika’da ortaya çıktığını ve birkaç nesil sonra Kafkasya’ya gelip burada oldukça izole bir hayat sürdükleri yönünde olduğunu belirtti.
HOLLYWOOD için malzeme olmak adına uydurulmus bir malzeme yumağı bir de everest denen kutlenin reklam kampanyası ötesi yok