Mezopotamya Neden Önemlidir?
Bilinen ilk yazı örneği yaklaşık MÖ.3300 tarihinden kalma Basra yakınlarında keşfedilen Uruk kil tabletleri üzerinde yer alıyor. Yazı bu tarihte bile 700’ün üstünde değişik işarete sahip bütünsel bir sistemdi. İlk tabletler, tahıl, bira ve canlı hayvan gibi malların alışverişine ilişkin kayıtları veya yazmayı yeni öğrenen yazmanların kullandığı listeleri içeriyordu. Geometri Mısır’da cebir Mezopotamya’da doğdu. Mezopotamyalılar MÖ.2000’lerde olağanüstü bir matematik bilgisine sahiptiler. Çarpma ve ters sayı cetvellerinden başka kare, karekök, küp ve küp kök cetvellerini kullanıyorlar, bileşik faiz hesaplarını yapabiliyorlardı. Pi sayısını bulmuşlardı ve 3.125 olarak uyguluyorlardı. Hesaplarında iki tabanlı logaritma kullanıyorlardı. Klasik matematiğin esaslarını MÖ.700-600’lü senelerde yaşayan Yunanlı Pisagor ve Tales’ten 1400 yıl önce biliyorlardı. Babilliler, ünlü Pisagor Teoremi’ni, ondan 1400 yıl önce 15 ayrı çözümde bulmuşlardı. Mezopotamyalıların elektriği de bilinenden yaklaşık 2 bin yıl önce keşfetmiş olabilecekleri ileri sürülüyor. 1938 yılında Alman arkeolog Wilhelm König Bağdat kenti civarında bir toprak kap buldu. 13 santim yüksekliğindeki kabın içinde demir bir çubuğu saran bakır bir silindir vardı. O zaman König bunun bir pil olduğuna kanaat getirmişti. Günümüzde bu konu üzerine kafa yoran birçok uzman pillerin tarihini MÖ 200 yılı civarındaki Pers veya Sasani kültürüne dayandırıyor. Uzmanlar aynı teknikle laboratuvar ortamında pillerin taklitlerini ürettiler. Bu sayede Bağdat pillerinin 0,8 ile 2 volt arasında bir güçte elektrik üretebildiği anlaşıldı. Bu pillerin hangi amaçla kullanıldığı konusunda iki olasılık düşünülüyor. Bir ihtimale göre pillerin ürettiği elektrik akımı tıpta bir tür ağrı kesici gibi kullanılıyordu. Diğer ihtimalde ise altın ve gümüş gibi değerli metalleri parlatmak için pilin ürettiği akımdan yararlanılıyordu. Bağdat’taki pillere inanan uzmanlar elektrolit madde olarak da üzüm suyunun kullanıldığını öne sürüyorlar.
Eski Mezopotamya’da yüzlerce tanrıya tapılır, her etnik grubun, hatta her kentin kendi tanrıları bulunurdu. Aynı topraklarda daha sonraki dönemlerde tek tanrılı dinler ortaya çıktı. Ancak çok tanrılı dönemlerde de hoşgörü hakimdi. Bir yörenin tanrıları çoğu kez bir başka bölgenin tanrılarına dönüşür veya özdeşleştirilirdi. Böylece Babil ve Asur geliştikçe Marduk ve Aşşur öne çıktı. Tanrılar insan biçimindeydi, olağanüstü güçleri vardı, fakat tıpkı insanlar gibi duygulara ve gereksinimlere de sahipti. Kimi iyi, kimi kötü olan cinler, ruhlar, doğaüstü güçler çeşitli biçimlere girer ve çoğu kez de hem insan hem de hayvan özelliklerine sahip olurdu. Günümüzde Anadolu’da yer yer devam eden cin ve perilere ilişkin inançların kökeninde eski Mezopotamya efsanelerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Eski Mezopotamyalılar da kötü ruhları ve cinleri kovalamak, insanı nazardan korumak için kurşun döktürür, kapılarına sarmısak demetleri bağlar, nallar asarlardı.Babil devleti, bölgedeki uygarlıklar arasında en ileri olanıydı. Babil’in en önemli kralı, Hammurabi’ydi. Onun düzeninin hüküm sürdüğü Babil’de tek eşlilik esastı. Kadın dava açmak, çeyizinin gelirini ya da kocasından kalan mirası yönetmekte özgürdü. Miras kız ve erkek çocuk arasında eşit paylaştırılırdı. Hammurabi Kanunları’ndan biri de tecavüzle ilgili. Babil ülkesinde tecavüzün cezası ölümdü. Eğer mağdur kişi affederse bir bedel karşılığı hayatı bağışlanıyordu. Fakat bunun da bir şartı vardı: Tecavüzcü affedildikten sonra hayatı boyunca başına kırmızı bir eşarp bağlayıp dolaşmak zorundaydı. Eşarbı çıkardığı görülürse kellesini kaybederdi…
Son Yorumlar