Toplu Histeri Nedir?
Bazen kitleler, garip salgın hastalıklara tutuluyorlar. Ama bu hastalıklar bilinen türden olmuyor. Fakat, hastalarda her tür ciddi belirti görülüyor. Birkaç saat içinde de iyileşiyorlar. İnsanlar sanki, birbirlerinden etkileniyorlar. Görüldüğü kadarıyla, bu hastalık, esrarengiz bir zihinsel hastalığın çok hızlı bulaşmasına benziyor…
1980 yazında, İngiltere’de garip bir olay oldu. Nottinghamshire’a bağlı Kirkby-in-Ashfield’da yaşayanlar, büyük bir köy gösterisi düzenlediler. Hava uygun olursa dışarıda gösteri yürüyüşü yapacak bir bando da vardı. Hava uygundu ve eğlenceli yarışmalar yapılıyordu. Birden herkes birbirine girdi. Çocuklar, sanki kolları bacakları tutmuyormuş gibi, yere yığılmaya başladılar. Çoğu kustu. Telaşa kapılan ana-babalarının endişeli sorularına, garip karşılıklar verdiler. Başları ve birçok yerleri ağrıyordu, kasları seğiriyordu, nefes darlığı çekiyorlardı.
Yaklaşık 300 çocuk hastaneye kaldırıldı. Bu salgına birkaç büyük insan da yakalandı. Ama birkaç saat içinde, hastalananların büyük çoğunluğu iyileştiler. Geçirdikleri rahatsızlıktan pek etkilenmişe de benzemiyorlardı. Yani geriye bir iz kalmadı.
Suçlu Aranıyor
Belirlilere bakılırsa, bu olay toplu bir isteri örneğiydi. Kurbanların yaşı, salgının yayılma hızı ve kısa sürede iyileşme, bunu gösteriyor. Oysa ilk başlarda toplu isteri teşhisi gözününe alınmamıştı. İlk düşünülen gıda zehirlenmesi oldu. Talihsiz bir dondurmacı, bir süre linç edilme korkusu içinde yaşadı. Sonra yöredeki bir çiftçi, yabani otları öldürmek için gelişigüzel ilaç serpmiş olmakla suçlandı. O tarlada birkaç gün önce bir atın öldüğü söyleniyordu.
Diğer söylentiler gibi bu söylenti de doğrulanmadı. Sonuçta, kabahat bir “virüs”ün üstüne atıldı. Laboratuvar görevlileri, suçlu virüsü saptamak için boşu boşuna oyalandılar. Hatta salgının zararlı gazların yayılmasından çıktığı bile düşünüldü. Bunun üzerine gazların kaynağını bulmak için tarlalar kazıldı.
Bu olay, toplu isterinin her türlü belirtisini gösterdiği halde, teşhisten niçin kaçınıldı? Bunun başlıca iki nedeni vardı. İlk neden, toplumun tepkisinden kaynaklanıyordu. Böyle bir teşhiste bulunan herhangi bir yöre doktoru çocukların, ana ve babalarının öfkesini üstüne çekecekti. Bu ana-babalara göre, böyle bir teşhis, yalnızca çocuklarının hasta numarası yaptıkları anlamında değildi. Çocukları belki de deliydi. Böyle bir yaklaşım tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi.
İngiltere’de Nottinghamshire’daki bir köy panayırında, çocuklar garip bir olayın kurbanı oldular. 1980 yılı yazında, bilinmeyen bir salgın hastalık ani ve esrarlı bir şekilde birçok çocuğu etkiledi. Sayıları 300’ü aşan çocuk hastaneye kaldırıldı. Ayrıntılı soruşturma sonuçsuz kalınca, doktorlar istemeye istemeye teşhis koymak zorunda kaldılar: Kitle İsterisi.
Tıp Araştırıyor
İkinci neden ise tıp dünyasının, özellikle salgın hastalıkları organik olarak görmesiydi. Yani bunlar fiziksel ya da kimyasal süreçlerin bir sonucuydu. Mikropların veya virüslerin tahribatı olabilirdi. Öte yandan, akciğerlere veya sindirim sistemine zehirli maddeler girebilirdi. 20. yüzyılın başlarından 1970’li yılların sonlarına kadar, tıp öğrencileri bu yönde eğitildiler. Onlara gerçek hastalık belirtilerinin daima organik olması gerektiği öğretildi-Bu belirtiler sinir krizlerinden ve isteriden farklı bir alana giriyorlardı.
Gerçi düşüncelerin ve duyguların, vücuttaki fiziksel ve kimyasal gelişimler üzerindeki etkileri de araştırıldı. Özellikle hormonlarla enzimlerin üzerinde duruldu. Fakat yapılan araştırmalar bu görüşün yanlış olduğunu gösterdi. Ama hâlâ birçok doktor, organik belirtiler konusunda aynı şekilde düşünmeyi sürdürüyor.
Herkes İsteri Krizi Geçirebilir
Başka bir karışıklık ise, “isteri”nin üç ayrı anlamı olmasından kaynaklanıyor. Bu üç anlam, belli bir açıklık kazanıncaya kadar, Kirkbv-in-Ashfield”daki gibi olayları açıklama çabaları, işleri daha çok karıştıracağa benziyor.
Konuşma dilinde isterinin anlamı yeterince açıktır. İsteri, insanın hareket ve davranışları üzerindeki bilinçli kontrolü yitirdiği bir durumu tanımlar. Bunun en açık örneği, huysuzluk nöbeti tutmuş bir çocuktur. Sürekli tepinir, feryat eder, ağlar.
Ama isterinin ille de topluma karşı olması gerekmez. Birisi karşınızda, bir yakınını yitirdiği, ya da sevdiğinin ihanetine uğradığı için ağlarsa, tedirgin olabilirsiniz. Bu isterik hıçkırıklara katlanmak insana zor da gelebilir. Ama daha sonra, bu duygusal boşalımın kişiye “iyi geldiği” de düşünülebilir.
İsteri Bir Sağlık Bozukluğudur
İnsanın aklına komik biri veya komik bir olay gelince, bunu gülerek hatırlar. Öyle güler ki, kendini yerlere atar. Yanaklarından akan gözyaşları bunun unutulmaz bir anı olduğunu düşündürür. Gıdıklamanın yol açtığı isteri, çoğu çocuk için bir neşe kaynağıdır. Tabii, aşırı hevesli büyüklerin sının aşmamaları koşuluyla
Bu anlamda “isterik”‘ kelimesi neşeyi akla getiriyorsa da, “isteri” kelimesi için aynı şeyin geçerli olduğu söylenemez. İsteri, bir sağlık bozukluğudur. Üstelik de adı kötüye çıkmış türden bir sağlık bozukluğu. Bozukluğun kaynağı kontrolü kaybetmektir. Olay, akıl hastalıklarından veya bazı ruhsal bozukluklardan kaynaklanabilir. Veya bu durum, bîr çocuğun huysuzluk nöbetinde olduğu gibi, ikisinin endişe verici bir karışımıdır.
Taklit Gücü
Klinik açıdan ise, isterinin bambaşka bir anlamı vardır. Burada yine kontrolü kaybetme söz konusudur, ama bu tür farklıdır. Zihnin bazı durumlarda yalnızca hastalığı değil, organik hastalığın belirtilerini de aynen taklit eden belirtiler yarattığı düşünülüyor.
Bu tür isterinin en iyi bilinen biçimi, sahte gebeliktir. Gerçi bugün sahte gebelik olaylarına pek rastlanmıyor. Çünkü iyice gelişen test yöntemleriyle, bir kadının gebe olup olmadığı anlaşılıyor. Ama 20. yüzyılın ortalarına kadar pek çok sahte gebelik olayına rastlanmıştı. Bunların bazıları gebelik dönemini sonuna kadar tamamlıyorlardı. Sabahları mideleri bulanıyor, âdetten kesiliyorlardı. Göğüsleri ve karınları şişiyor ve sonunda da doğum sancısı çekiyorlardı. Yani, belirtiler gerçeklerden farksızdı.
Teşhis Yapılamıyor
Gelişmiş testler aracılığı ile isteriyi daha geniş anlamda inceliyorlar. 19. yüzyılın tıp ders kitaplarına bakılırsa, isterinin en yaygın hastalıklardan biri sayıldığı görülür. Ayrıca, teşhisinin çok zor olduğu da kabul edilir. Kraliçe Victoria’nın cerrahı Sir James Paget, öğrencilerine şöyle diyordu: “isterik öksürük diye bir şeyden söz edildiğini duyacaksınız. İsterik sindirim yetersizliğinden ve felçten de söz edilir.” Sir Paget, isterik hastalıkların çok yaygın olduğunu da söylüyordu.
Bu çalışmalarda, son derece dikkatli davranmak ve yakından gözlem gerekiyordu. Çünkü taklit edilmeyen yaygın bir hastalık yok gibiydi. Taklit o dereceye varıyordu ki, hastalığın teşhisi çok zorlaşıyordu.
Farklı Düşünülüyor
Pagel, konuşma dilindeki isteri kelimesi ile klinik anlamdaki isteri arasında bir ayırım yapmak istiyordu. Ona göre konuşma dilindeki isteri, bir davranış bozukluğuydu. Düşünsel ya da duygusal bir bozukluktu. Oysa klinik anlamdaki isteri, gerçek bir hastalıktı. Bu nedenle, klinik anlamdaki isterinin “nöromimezis” (sinirsel) olarak tanımlanmasında ısrar ediyordu. Bu terim bir süre doktorlar tarafından kullanıldı. Şimdi bile bazı tıp sözcüklerinde bu kelimeye rastlanabilir. Fakat bu tanımlama, yaygın bir kullanıma ulaşamadı. İki ayrı anlam arasındaki karışıklık hâlâ sürüyor. Ancak bu karışıklık, bir yönden haklı görülebilir. Bu iki farklı kavram, Kirkby-in-Ashfield “salgın”ın da görüldüğü gibi, birbiriyle bağlantılıdır.
1950’li yıllardan bu yana, pop konserlerini izleyenler arasında kitlesel isteri yaygınlık kazandı, ünlü pop grubu Beatles’ın hayranlarının davranışları dillere destandır. Beatles’ın “Help” filminin 1965 yılı Temmuz ayında Londra’ daki galasında yaklaşık 40 kişi isteri tedavisi gördü.
Olaylar Çok Yaygın
İsteri salgınlarının bir dizi olay tarafından başlatıldığı fikrini, yakınlarda yapılan araştırmalar da doğruluyor. Bu araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde fabrika ve atölyelerde patlak veren olaylar üzerine yapıldı.
Amerikan Sağlık, Eğitim ve Sosyal Yardım Bakanlığında görevli iki psikolog olan Michael Colltgan ve Michael Smith, bu konuda çalıştılar. Colligan ve Smith, çok sayıda isterik salgın olayına ilişkin kayıtları açığa çıkardılar. Olayların, birbirleriyle ilişkili olduğunu da gösterdiler. Bu konuda, İngiltere’de daha az çalışma yapıldı ama, bazı gerçekleri açığa çıkaran incelemelerin yürütüldüğü biliniyor.
Uzmanlar Araştırıyor
Bu tür soruşturmalardan iki tanesini Anne Maguir yaptı ve 1978’de sonuçları yayımladı. Maguire, bulaşıcı olduğu sanılan bir deri hastalığı salgını konusunu incelemek için çağrılmıştı. Yönetim, ne yapılması gerektiği konusunda önerilerini istiyordu. Her iki olayda da ilk kurbanlar gerçekten de deri iltihabına (dermatit) yakalanmışlardı.
Ne var ki, hastalığın işçilerin görevleriyle bir ilgisi yoktu. Öteki işçiler de aynı belirtileri göstermişlerdi. Ancak daha sonra, bunların aynı hastalığa tutulmadıkları anlaşıldı. Zaten, hastalığın yaptıkları işle, veya kullandıkları malzemeyle bir ilgisi olmadığı anlaşılınca, belirtiler de ortadan kalktı.
Araştırmalar Yetersiz Kalıyor
Eğer bu tür olaylara sık sık rastlanıyorsa, bunlar neden bildirilip kayıtlara geçmiyor? Bu konuda dikkat çeken nokta, Anne Maguire’in soruşturmayı yapmaya, bir deri hastalıkları uzmanı olarak çağırıldığıdır. Olayların çoğunda psikiyatrlara ya da klinik psikologlarına danışılmıyor. Colligan ve Smith’in belirttiğine göre, araştırma ekibi genellikle bir endüstriyel temizlik uzmanından, bir hemşire ya da asistandan, bir fizikçiden, bazen de bir toksikologdan oluşuyordu.
Eğer bunlar olaya bir açıklama getirmiyorsa, o zaman isteri olasılığı ortaya çıkıyordu. Ama o ana kadar da salgın bittiği için yönetim soruşturmaya son veriyordu. Sonuç raporu ise, yetkililer tarafından bir kenara atılıyordu.
Adolf Hitler büyük bir insan kitlesinin isterik davranışlarını algılıyordu. Bunu nasıl sömüreceğini de iyi biliyordu. Nuremberg mitinglerinde yüz binlerce Almanın politik kuşku ve ayrılıklarını unutmalarını sağladı. Alman toplumu, önderleri olarak, Hitler’e bağlılık yemini ettiler.
Ruhsal İlişkiler
İsterinin üçüncü anlamı ise, “Ruhsal bulaşma”dır. Yani, bu anlamda ne biçimde olursa olsun, tüm belirtileri bulaştıran, ama henüz açıklanamayan bir sistem vardır. Bu alandaki bilgiler, çok az olduğu için, çok az araştırma yapılıyor. Okullarda patlak veren olayların çoğu da bazen hiç araştırılmıyor.
En azından, rahatsızlığın belirtileri ana-babaların tazminat davası açmalarına yol açacak cinsten değilse, bunlarla ilgilenilmiyor. Olayın sorun haline getirildiği durumlarda ise, başlıca iki yönde şüpheleniliyor: Yemekler, merkezi ısıtma ya da havalandırma sistemleri. Bakteriler ya da gaz kaçakları bulunmazsa, yetkililer, isteri teşhisi konmasın diye, âdeta olayı hasır altı ediyorlardı.
Toplu Yerlerde
Ne var ki, salgın isterinin en çok görüldüğü yerlerin okullar olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu şekilde gösterilen birkaç olay yakından incelendi ve tıp yayınlarında bunlara ilişkin raporlar yayımlandı. Birbirlerinden olmakla birlikte, genel olarak alışılmış belirtiler vardı: Baş dönmesi, bayılma, baş ağnsı, titreme, hissizleşme, üşüme ya da aşırı ısınma, karıncalanma, çeşitli ağrılar, adak gerilmesi,çarpıntı, nefes darlığı çekme, mide bulantısı ve kusma.
Bazen, isteri lafının akla getirdiği belirtilere de rastlanıyor. Örneğin gerilim ya da kişilik çözülmesi gibi. Kurbanlar garip bir sesle, bazen de yabancı dille konuşuyorlar. Fakat bu tür belirtiler çoğu kez kurbanların küçük bir azınlığında görülüyor.
Kitlesel İsteri
Ancak, bu şekilde patlak veren bazı olaylar dehşet vericiydi. Özellikle 1630’lu yıllarda Loudun manastırında ortaya çıkan salgın gibi. Yazar Aldous Huxley, bu salgına Loudun Şeytanları adlı kitabında değindi. Olay filme de alındı. Öte yandan Hitler’in Alman halkı üzerindeki hâkimiyeti, Nuremberg ve diğer yerlerdeki mitinglerde kitlesel isteriyi körüklediği düşünülebilir.
Böyle bile olsa, yine cevaplanmamamış birçok soru var. Bu olayların sebebi nedir? Neden bu garip yöntem izleniyor? Kurbanlar hangi yöntemle seçiliyorlar? (Çünkü herkes buna tutulmuyor). Okul çocukları neden daha yatkın oluyorlar? Bu bozukluğu bulaştıran güç nedir?
Son Yorumlar