Yada Taşı Nedir? Türklerin Efsanevi Yağmur Taşının Özellikleri ve Sırrı
Yada taşı, yağmur ve kar yağdırma, fırtına çıkarma ve havayı kontrol etme gibi etkileri olan ve birçok kültürde “yağmur taşı” olarak adlandırılan gizemli bir taştır. Eski Türkler tarafından sıklıkla kullanıldığı ve savaşların kazanılmasında önemli rol oynadığına dair kayıtlar mevcuttur. Kaşgarlı Mahmut şunları söylemiştir: “Özel bir taş olan Yada ile rüzgar ve yağmur celbedilir. Bu iş Türkler arasında çok yaygın olup buna, Yagma boyu içerisinde bizzat tanık oldum.”
Yadacılar, elementleri kontrol edebilen kutsal Yada taşını kullanabilenlerdir. Yada taşını kullanmak büyük maharet ve sorumluluk gerektirir ve sadece Yadacılar tarafından kullanılabilmektedir. Ne kadar yağmur yağdırılacağı, havanın nasıl düzelteceği ve dengenin nasıl sağlanacağı ise tamamıyle Yadacının yeteneğine kalmıştır. Türk boyları bulut, yağmur ve suyu kutsal olarak kabul etmişlerdir. Her bir Türk boyunun kendine has yağmur yağdırmak için Yadacısı olmuştur. Kuraklık zamalarında Yadataşına türlü törenler düzenleyerek yağmur yağdırması için dua etmişlerdir. Yağmur yağdıran Yada taşı Türk boylarının hepsinde mevcuddur. Bu konuda 10. asırda yaşayan tarihçi Abu Dolaf’ın verdiği bilgiye göre, Karluk Türkleri de yağmur yağdıran Yada taşını kutsal diye kabul etmiş ve kuraklık olduğu zamanlarda ona kurban adayarak yağmur yağdırması için tören düzenlemişlerdir. İklimi etkileme büyüsü Sibirya ve Türkistan’daki Türk boylarında eski zamanlara dek dayanır. Yada taşıyla yağmur çağırma törenleri Şamanistik törenlerin bir devamıdır. Türkistan’daki Türk boyları yağmur yağdırma taşına Yada, Sata, Cada, Dada, Cay taş ve Kara taş gibi adlar vermişlerdir. Araştırmacılar bahar ve sonbahar’da yağmur, kar yağdırmak, kışın havayı ısıtmak için Yada taşından faydalanıldığını belirtirler. İnanışa göre, Yada taşı sıcak suya batırıldığında veya hamile kadının eli değdiğinde sihrini kaybedermiş. Türkistan’da yağmur çağırma törenleri hakkında yayınlanan eserlerde verilen bilgilere göre, Yada taşı ile yağmur yağdırma törenleri Türkistan’da 20. yüzyılın başlarına kadar canlı şekildedevam ettirilmiştir. Tarih kaynaklara göre Yada Taşı’nın savaşlarda silah olarak kullanılışının son örneği 1768-1774 Osmanlı Rus savaşlarında olmuştur.
Bu taşı, Araplar “Hacerül Matar”, Farslar “Senki Vede”, Çağataylar ise “Yeşim Taşı” olarak adlandırmıştır. Yada taşı sadece yağmur yağdırmak için değil, bulutlan dağıtmak, kar ve soğuk kasırgalar ile fırtınalar koparmak, tufan derecesinde bol miktarda yağmur, kar, dolu yağdırmak ve sis getirmek; gök gürültüsü ve şimşekler çaktırmak gibi amaçlar için de kullanılırdı. Bu taşla ilgili ilk bilgiye Çin kaynaklarında rastlanmıştır. Tang sülâlesi tarihine göre, dişi kurttan türemiş İçjini-nişibu’nun tabiat üstü özelliklere sahip olduğu, yağmur yağdırıp fırtına çıkarabildiği ve 449 yılı olaylarından bahseden bir kitapta, Yüeban ahalisindeki bazı kâhinlerin Cücenlerin saldırışlarına karşı, şiddetli yağmur yağdırdıkları, fırtına çıkardıkları ilk olarak kaydedilmiştir. Bu savaş Çin kayıtlarında şöyle anlatılır: “Evvelce Kuzey Hunlar’ın idaresinde bulunan Yüceban ahalisinde öyle kahinler vardır ki, Cücenler’in saldırışlarına karşı durduklarında çok şiddetli yağmur yağdırırlar, fırtına çıkarttırırlar. Cücenler’in onda üçü sellerde boğuldu, soğuktan kırıldı.” Bu taşı yadacı adı verilen Türk kamları, bazen de Türk beyleri kullanmışlardır. Türkler yada taşını ve yadacıyı savaşlarda yanlarında bulundurmuşlar ve bu sayede zaferler kazanmışlardır. Kırgızların Manas Destanı’nda büyük Çin seferi rivayetinde Almanbet adlı kişinin yağmur yağdırmak için “bulutları efsunladığı”ndan bahsedililir. Büyük kuraklık dönemlerinde, gölün ve ırmağın olmadığı veya kuruduğu yerlerde suya kavuşma Yada taşıyla olmuştur. Gökte bulunan suyun yağmur olarak yere akıtılması için Yada taşı kullanılmıştır. Yağmur, kar ve dolu yağdırdığına inanılan bu taş sayesinde hem kuraklıktan ve susuzluktan kurutulmuş hem de çok fazla yağmur yağdırmak suretiyle de düşmanlar helak edilmiştir.
İslam alimi İbn-ül Fakih’in aktardıkları ise şöyledir : “Yirmi bin kişi ile Türklere karşı savaşa çıktım. Karşımızda baştan ayağa kadar silahlı altmış bin Türk vardı. Bunlardan bir kısmı bizim tarafa geçti. Bunlar bize Türklerin iri dolu yağdıracaklarını söylediler. Bizde onlara: “sizin kalbinizden küfür hala çıkıp gitmemiştir, böyle işleri hiç bir insan yapamaz” dedik. Onlar: “Biz haber veriyoruz, sizi ikaz ediyoruz, onların tayin ettikleri vakit yarın sabahtır ama siz daha iyi bilirsiniz.” dediler. Sabah oldu. Korkunç bulutlar bizim üzerimizi kapladı. Herkes korktu. Müthiş dolu yağdı.” Ebul Abbas’ın rivayetine göre Halife Ma’mun’un da yağmur taşıyle ilgilenerek, Abdullah bin Tahir aracılığıyle Nuh b. Esed’i bu taş hakkında incelemeler yapmakla görevlendiriyor. Nuh b. Esed, memleketin yaşlılarını, müslüman Türkleri toplayarak taş hakkında bilgi istiyor.” Bu adamlar, “bu haberler doğrudur; fakat sebebini bilmiyoruz” diyorlar.
Büyük Türk alimi Kaşgarlı Mahmut Divânu Lügatit Türk adlı eserinde, şunları yazmıştır: “Yat bir nevi kahinliktir. Hususi taşlarla yapılır. Bu şekilde yağmur ve kar yağdırılır, rüzgar estirilir. Bu usul Türkler arasında tanınmış bir şeydir. Yağmur, rüzgar ve baskı tabiat olaylarını talep etmeye mahsus “Yada taş” ile fala bakılır. Ben bunu Yağmalar şehrinde kendi gözlerim ile gördüm. O yerde yağmur yağdırmak için Yada taşına bakarak fal açtılar. Tanrının emri ile Yaz’da kar yağdı, ayrıca gözlerimin önünde kar yağmasını da durdurdular.” Firdevsi, (939-1020), bu işin sihir olduğu, Tuluy han zamanında yağdırma olayından ve Hıtay askerinin perişan olduğundan, Bazur adında bir sihirbazın afsunla yağmur yağdırdığından bahsediyor. En ünlü İslam âlimlerinden biri olan Bîrûnî, kıymetli taşlardan ve madenlerden bahsettiği El-Cemâhir fî Ma’rifet’il-Cevâhir adlı eserinde eski Türklerin ‘yada taşı’ dedikleri, yağmur yağdırdığına inanılan taştan da bahseder. Ebû Bekr el-Râzî, Kitâb’ül-Havâss adlı eserinde şöyle yazar: “Türkler yağmur istedikleri zaman bu taşla yağmur yağdırırlar. Belli bir adam su getirip ağzına bu mıntıkanın taşlarından bir taş alır. Ellerini hareket ettirir. Hemen yağmur gelir.” Kitâb’ül-Nuhâb’ta şöyle der: Yağmur taşı Vâr çölünde veya Karluk vadisindedir. Kırmızıya meyilli siyah bir taştır.” Altay Şamanları ise Yada taşının ak yeleli bir kurdun baş kısmında (beyin lobunda) olduğuna inanırdı.
13. asırda taşla yağmur yağdırma olayı önemli bir etkiye sahip bulunuyor. Celâleddin Harizmşah, adlı eserin yazarı (Şehabeddin Ahmed’ün Nesevi) dikkat çekici bir gözleme işaret ediyor: “Velaş gerd (Doğu Anadoludaki Eleşkird) önüne gelinince, şiddetli sıcak, kuraklık ve hayvanları taciz eden sineklerden halk şikayet ediyor. Bunun üzerine taşlarla yağmur yağdırmağa karar veriliyor. Yazar “Biz buna inanmıyorduk. Sonradan birçok tecrübelerle bunun sahih olduğuna inandik” diyor. Ve Sultan’ın bu merasimi bizzat idare ettiğini belirtiyor. Harzemşah Sultan Mehmet, Çingiz istilasından önce Çin tarafına yaklaşırken çok fazla yağmur ve kar’a maruz kalır. Bu durumun yağmur taşı kullanan bir yadacinin eseri olduğunu anlayınca, o iki kişiyi huzuruna getirir, siyah keçelere sarıp gömdürür. Böylece yağmur kesilir. Onlar öldürülmese imiş yaptıkları sürüp felakete uğrayacaklarmış. Başka bir olayda Semerkand şehrinde yağmura ihtiyaç olunca, “taş, bir tas içinde suya birakılıp konuluyor. Hafız adlı birisi suyu görünce bilmeden içiyor, ve hemen yağmur kesilmek bilmeden yağmağa, seller taşmağa başlıyor. Halk bir felaket olacağından korkarak nedenini arayıp buluyor. Hafızı yakalayıp şehirden sürünce, yağmur da kesiliyor. Ancak bu adam nereye giderse, yağmur da oraya felaket getiriyormuş. Bunun üzerine, Maveraünnehir ve Horasan’dan da sürülerek, sonunda Mısır’a sığınıyor. Bir süre sonra Semerkand’a geliyorsa da artık o etki kaybolmuş oluyor; fakat bu kişiye de “taşa nisbet olunup” “HafızYede” adını takıyorlar.
Türklerin, kültür hayatı, folkloru, etnografyası üzerinde gözlem ve derlemeleriyle tanınmış W. Radloff 1861 senesinde Altay’da Abakan Irmağı kaynağı çevresinde bulunduğu sırada yağmur taşı ile ilgili olaya tanık oluyor. Bu defa şiddetli yağmurdan kurtulmak için rehberi olan şahıs aynı zamanda yadacı olduğundan yağmurun gitmesi, gökyüzünün açılması için afsun mahiyetinde manzume okuyor. Radloff Türkçeye çevrilmiş olan Aus Sibirien ve Proben’de Türk dinler tarihi ile ilgili bilgiler yanında bunlardan da bahsetmektedir. Prof. Ahmet Caferoğlu, (Türklerde Sihri Taş Telâkkisi) adlı makalede, yağmur taşından bahsettikten sonra “Tamamiyle Sihri kuvveti haiz olan bu yağmur taşından başka Türklerin diğer birçok evsafa mâlik taşları olsa gerektir. Taş bazan çocuk doğurtur, bazan sihri kuvvetiyle hastayı tedavi eyler, bazan da telâkki tesiriyle bir ferdin tam bir halaskarı şeklini alır.”” diyor. Prof. Cafero ğlu, Türkler arasında “taşın sihri ve şifa verici bir tesire malik olduğunu pek kadim devirlere irca edebiliriz” diyor.
Yada Taşı Nerden Gelmektedir?
“Gökteki Atalardan Gelen Taş” şeklindeki anlatımdan dolayı bu gizemli taşın, uzaylılar tarafından Türk’lere verildiğini ileri sürenler vardır. Bazılarına göre taşın kaynağı Atlantis’tir. Diğer bir görüşe göre ise Tufandan sonra Nuh peygamber üzerinde İsmi Azam’ın yazılı olduğu taşı oğluna vermiş ve oradan Türklere kadar ulaşmıştır. İslam Tarihçisi Gerdizi’nin Zeynü’l Ahbar’ında ’yada taşı’nın kaynağına dair şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Peygamber Nuh Aleyhisselam, cihanı oğulları arasında taksim ettiği zaman Türkler’in atası Yafes’e de şark diyarlarını vermişti. Nuh Peygamber, Tanrı’ya oğlu Yafes’e istediği zaman yağmur yağdırabilmesini mümkün olacak bir dua öğretmesini niyaz ediyor, Cenab-ı Hak sevgili peygamberinin duasını kabul ederek, Yafes’e bir dua öğretiyor. Yafes duayı unutmamak için bir taşa yazıyor ve muska gibi boynuna asıyor. Türkistan’a gelen Yafes, bu taşla istediği zaman yağmur yağdırıyor, kasırga estiriyor ve suları taşırıyordu. Yafes öldükten sonra taş, Türkler’in ataları olan Oğuzlar’a intikal ediyor. Ancak diğer Türk kavimleri de Yafes’in evladı oldukları için taş üzerinde hak iddia ediyorlardı. Bunun üzerin Oğuzlar, diğer Türk kavimlerinin bu meseleyi halletmesi için yaptıkları teklifi kabul ederek kur’a çekiyorlar. Kur’a, Türk kavimlerinden biri olan Karluklara çıkmış ve taş onlara verilmiştir. Bir müddet sonra Karluklar yağmur yağdırmak istediler. Fakat bu maksatla yapılan işten olumlu bir sonuç alınmamış ve gökten bir damla yağmur yağmamıştır. Böylece taşın sahte olduğu anlaşılmıştı. Oğuzlar asıl taşı saklayarak Karluklara ona benzeyen başka bir taş vermişlerdi. Meselenin anlaşılması üzerine Türk kavimleri arasında uzun ve kanlı bir savaş başlamıştır.
Ziya Gökalp, Eski Türkler de Din, yazısında, yağmur taşına tarih ve coğrafya kitaplarında da rastgelindiğine işaretle (Ravzatus Sefa) dan naklen, Nuh’un gemisinin Cudi dağı üzerine oturuşundan sonra, Nuh’un büyük oğlu Yafes’i doğuya yolladığını, ve ona Türklerin (Cide Taş) namını verdikleri yağmur taşını verdiğini, bu taşa (Yede Taşı) dahi dendiğini, “İsmi Azam, üzerinde mahkûk oldu ğu için, Yafes yağmur istediği zaman bunun vasıtasıyle muradına nail “olduğunu naklen söylüyor ve” Bu taş hakkındaki rivayetler o derecede kuvvetlidir ki artık onda kimsenin şüpheye mecali yoktur. Şimdi bile Türkler arasında bu cinsten taş mevcuttur. Ve maksatlarının istihsaline hâdim oluyor.” denildiğini naklediyor. Prof. Fuat Köprülü’nün “en eski memba” olarak kaydettiği “meçhul bir müellifin (H. 520) de yazmağa başladığı Mücmel el Tevarih vel Kasas” adlı kitapta Türklere ait 11. babta ” Nuh”un “Yafes”e yağmur duası öğrettiğini ve “ona İsmi Azam’ı bellettiğini, “Yafes” in de bunu bir taşa kazdırdıktan sonra muska gibi boynuna asarak “Ceyhun” havalisine gelip oturduğunu, ve Oğuzlar arasında bu yağmur taşını elde etmek için çatışmalar olduğunu, “Yafes”in vefatnu müteakip çocukları arasında çekilen kur’ada “yede taş”, “Türk”e isabet ettiği halde “Goz” ona sahte bir taş vererek asıl taşı” sakladığını, sonra işin anlaşılarak arada savaşlar olduğunu belirtiyor.
Yada Taşı Nasıl Kullanılır?
Genel görüş, Yada taşını sadece Türklerin bildiği ve kullandığıdır. Yadacı, iki tane yada taşını bir kaba doldurulmuş suya batırarak birbirine sürter. Sonra kaptan avuçla aldığı suyu etrafa serper. Bir taraftan da dualar okuyup Tanrıya yalvarır. Bu şekilde aralıksız 7 kez tekrarlanır. Sonunda yağmur yağar. Kaşgarlı Mahmud Yada taşı hakkındaki halk efsanelerini toplayanlar ve türlü yağmur çağırma törenlerini düzenleyenlerle de konuştuğunu yazar. Kaşgarlı Mahmut o efsanevi taş yardımı ile tabiat olaylarını etkiliyen törenleri şöyle anlatır: “Bek Yadacıya dua okuttu, bundan sonra rüzgar esti ve yağmur yağmaya başladı. Taş vasıtasıyla rüzgar çıktı ve yağmur yağmaya başladı sonra hava soğudu. Bu olay Türklerin yaşadığı ülkelerde çok görülür.”
Cabir bin Hayyan’ın “El havasül KebirKitab’ül” bahsinde şöyle yazar: “Yazın sıcak bir gününde, bu yağmur taşı bir büyük tasın içine konulup tasın içine doluncaya kadar su konduktan sonra bu taşların yüzlerini birbirine sürtecek olursan yağmur yağmağa başlar.” Ayrıca bu taşın, Karluk Türklerinin topraklarındaki bir derede bulunduğu, bu yerlerde aynı zamanda elmas olduğu ve vadinin içinde müthiş yılanlar, büyük yırtıcı kuşların bulunduğu ve manzarasının ürpertici olduğu anlatılır. Yada taşının yağmur yağdırmasının yanı sıra yağmurun şiddeti ve uzun süre yağmasından dolayı halkın büyük zarar gördüğü ve yağmuru durdurmak için de farklı yöntemlerin uygulandığı kaynaklarda anlatılmaktadır. Hatta bazı yadacıların akibeti de bu sebeple kötü olmaktadır. Yada taşıyla yağmur yağdıran kişiler bazı zamanlarda bir felâkete neden olduklarından dolayı ya öldürülmekte ya da memleketten uzaklaştırılmaktadır.
Taşın kullanış şekliyle ilgili olarak Şaban Şifai şunları belirtiyor: “Bir cemaat” taşı mücerred ıslatmakla yağmur vücuda gelmez onun kullanılışını bilen sihirbaz şahsa bağlıdır.” Sultan Mahmut Havarzemşah’ın çadırında, yazın yaşlı bir adamın, su dolu bir tası alıp çadırın ortasına koyduğu, sağına ve soluna iki boru diktiği ve üçüncüsünü yükseğe diktiği, yağmur taşı renginde bir yılanın bu borudan aşağı sarktığı, neredeyse yılanın başının suyun sathına kadar yaklaştığı, sonra iki adet yat taşını tasa daldırıp çıkardıktan sonra birbirine sürttüğü, sonra herbirini bir tarafa fırlattığı ve bu hareketi 7 kez tekrarladığı, nihayet tastan su alıp her tarafa serptiği ve gökyüzünü koyu bulutlar kaplayıp yağmur yağdığı anlatılıyor ve bu yadacı ihtiyarın, uygulama sırasında başı açık ve ayaklarımn çıplak olduğu, hiddetli bir durum gösterdiği, ve bazı sözler mırıldandığı, bu esnada çok yorgun göründüğü ve ıztırap çektiği belirtilmektedir. Bazı Çin kaynakları ve tarihçileri Yada taşının Türk piramitlerinde bulunduğunu ve ancak Şamanların kullanabildiğini söyler.
”
Çok güzel anlatmışlar