Uzaylılar Gerçekten Var mı? Uzaylıların Varlığıyla İlgili Teoriler
Bu evrende yalnız mıyız? Uzayda yaşam var mı? Uzaylılar gerçek mi? Evrende dünya dışı medeniyetlerin varlığına ilişkin teoriler ne ispatlanabiliyor ne de çürütülebiliyor. Bunun bilimsel adı da Fermi Paradoksu. Neden bizim kadar, hatta bizden çok daha fazla gelişmiş canlılarla iletişim kuramıyoruz, onlardan sinyal alamıyoruz? İtalyan Fizikçi Enrico Fermi’nin 1950 yılında ileri sürdüğü daha sonra Amerikalı Michael H: Heart ile bilimsel makaleye döktüğü teorisine göre “Evrenin yaşı (13.7 milyar yıl) ve var olan yıldızların sayısına (7 trilyon milyar) bakıldığında sadece yaşam formlarının dünyada olabileceğini savunmak imkânsız. Kainatta çok sayıda medeniyet olmalı. Bu medeniyetlerden bazıları insanlıktan ileri bir medeniyet geliştirmek için yeterli zamana sahipti. Sorun onların var olması değil, bizim onları görmememizde, sinyallerini almamamızda.”
Bilim adamları dünya dışı yaşam olasılıklarıyla ilgili teoriler üretip, evrenin uzak köşelerinde kanıt arama çalışmalarını sürdürürken, birçok üst düzey yetkili uzaylılar hakkında açıklama yapmaya devam ediyor. Uzaylıların varlığına ilişkin en önemli açıklamalardan biri Eski Kanada Savunma Bakanlığı’ndan Paul Hellyer tarafından yapılmıştı. Hellyer, uzaylıların varlığının ABD ve Kanada tarafından bilindiğini ve en az dört farklı uzaylı türünün binlerce yıldır gezegenimizi ziyaret etmekte olduğunu söyledi. Hellyer’a göre en az 4 farklı uzaylı ırkı binlerce yıldır dünyayı ziyaret ediyor. Farklı ırkların farklı planları var. Irklardan biri Tall Whites (Uzun Beyazlar) olarak biliniyor ve 2 Tall Whites Amerikan Hükümeti ile çalışıyor. Şu anda da dünya üzerinde yaşayan dünya dışı varlıklar var.
Çin UFO Federasyonu’nun başkanı olan Shi-Li Sun, dünyanın on binlerce yıldır uzaylılar tarafından ziyaret edildiğini ve insanlığın gelişim sürecinde uzaylıların katkıları olduğunu söylüyor. Sun’a göre Çin kültüründe binlerce yıldır birçok sanat eserinde ve halk hikayesinde rastlanan ejderha figürü kesin bir biçimde uzaylılara işaret ediyor.”Çin kültüründe insanlar kendilerini ejderhaların soyundan gelen canlılar olarak görür ve kültürümüzde ejderhaların uzay boşluğundan geldiğine inanılır. Uzun süredir yapılan çalışmalar, ben dâhil UFO’lar üzerine çalışan tüm akademisyenleri dünya dışı varlıkların gerçekliğine ikna etmiştir. Kısacası bizler UFO’ların, uzaylıların, kısacası dünya dışı varlıkların gerçekliğine inanıyoruz.” diyor Sun.
ABD’li ünlü bilim adamı Boyd Bushman Area 51 olarak bilinen merkezde mühendis olarak çalışırken gizlice ele geçirilmiş uzaylıların fotoğraflarını yayınladı. Bushman ABD’li yetkililer tarafından inkar edilen Area 51 merkezini gördüğünü ve orada uzaylıların yapısı ile ilgili çalışmalar yapan bir grup bilimadamının varlığına şahit olduğunu iddia etti. Boyd Bushman çekilen fotoğrafları delil olarak göstererek kayıt altına aldığı videoda Area 51 merkezinde ele geçirilen uzaylıların iki tür olduğunu belirtti. Uzun parmaklara ve perdeli ayaklara sahip olanların “Quintumnia” adlı bir gezegenden dünyaya geldiklerini ifade eden Bushman Area 51’de çalışanların bunları iki gruba ayırmasının sebebi olarak da birinin dünyalılara daha yakın olduğunu diğer grubun ise daha düşmanca bir tavır gösterdiğini söyledi.
“Panspermia” teorisini ortaya atan Svante August Arrhenius’a göre ilk zeki ırk, milyonlarca yıl önce uzayın bir noktasında gelişmeye başlamıştı. Kendi türünü evrene yaymak istiyordu, bu nedenle evrenin ulaşabildiği her yere milyarlarca tohum örneği yolladı. Tohumların büyük kısmının fiziksel sebeplerle yok olacağının farkındaydı. Kimisini güneş ışıkları kavuracaktı, kimisi soğuk bir gezegene düşüp donacaktı. Bu tohumların, pek az bir kısmı kendi gezegenlerine benzeyen gezegenlere denk gelecekti. Ama bu bile yeterdi. Hayat da zaten o pek az gezegende kök salacaktı. Panspermia teorisi budur; zekânın evrende nasıl yayıldığını gösterir.
Bazı fizikçilere göre evren, maddelerin daha yoğun olduğu, inanılmaz büyüklükte kümelerin bulunduğu bölgelerden ve bu bölgelere göre kenarda kalmış, boşluklardan oluşuyor. Bu teoriyi savunanlara göre evrenin bir yerinde bir çok uygarlık birbirlerine çok yakın bir mesafede, birlikte yaşarken, biz okyanusda kaybolmuş bir ada gibiyiz. Çevremizde hiçbir şey olmadığından kimseyi göremiyor, kimseyle iletişime geçemiyoruz.
Ürkütücü bir teoriye göreyse, uzaylılar dünyayı bir deney alanı olarak kullanıyor, aynı bizim laboratuar hayvanlarından faydalandığımız gibi. Uzaylıların zarar vermek amacıyla değil, tam aksine dünyadaki tüm olumsuzlukları ortadan kaldırmak üzere bizi korumak için geldiğini savunan görüşler de var. Bu teoriye göre eğer insanlık dünyaya zarar vermeye devam ederse, uzaylılar birgün gezegeni korumak adına bir müdahalede bulunacaklar ve insanlık yeni bir aydınlanma çağında galaksiler ötesinden gelen yol göstericilerinin ışığında ilerleyecek.
Spiritüel dünyanın konuya bakışı ise ruhani perspektifte. Yüksek bilince sahip bu varlıkların ortaya çıkmama nedeni henüz onlarla iletişim kuracak seviyede olmamamız. Ortaya çıkarlarsa insanlığın düşmanca tavır takınacağını biliyorlar. Belli düzeyde insanın yeterli bilince ulaşmasını bekliyorlar, ulaşanlarla da iletişime geçiyorlar.
Uzaylıların bir gözlemci olduğunu savunana görüşler de mevcut. Özellikle düyanın uydusu olan Ay’ın uzaylılar tarafından dünyayı gözlemlemek için kullanıldığı yönünde önemli iddialar söz konusu. Ay’ın çözülemeyen birçok sırrı ve insanlığın artık Ay’a araç göndermemesinin nedeni olarak da bu gösteriliyor. Bu görüşe göre uzaylılar bizi sadece gözlemliyorlar. Herhangi bir şekilde iletişim kurma amaçları yok. İnsanlık ve gezegenimiz hakkında bilgi edinip raporlama yapıyorlar. Zaman zaman gündeme gelen kaçırılma olayları da yine bu gözlemlerin bir parçası olarak görülüyor.
Araştırmalarını “Uzay Ayetleri Tefsiri-İslam Açısından Kainat ve İmkanları” adını verdiği bir kitapta toplayan Prof. Dr. Celal Yeniçeri şunları söylüyor:”Kuranı Kerim’deki bazı ayetlerde, dünyadan başka gezegenlerde hayat olduğu ima ediliyor. Peygamberimizin göklerle ilgili açıklamaları da kainatta, dünyadaki gibi yaşam olduğunu ortaya koyuyor. Peygamberimiz, Maida Suresi’nde gökten gelen sofradan bahsediyor. Burada Cennet tabirini kullanmıyor, gök diyor. Bu sofrada et ve ekmek vardı diyor. Et varsa, kainatta canlı var, ekmek varsa ziraat var. Yaptığım araştırmada, uzayda başka canlılar olduğuna işaret edildiğini gördüm. Bir gün ya insanoğlu onların tarafına gidecek ya da onlar bu tarafa gelecek. Böylece büyük buluşma gerçekleşecek. Bu buluşma, öteki dünyada değil, bu dünyada olacak. Peygamberimizin amcasının oğlu İbni Abbas, göklerdeki yerkürelerden bahsederken ‘Burada Adem varsa, oralarda da Adem vardır Adem gibi, İsa vardır İsa gibi, Musa vardır Musa gibi… Eğer, bu ayetlerin gerçeklerini açıklarsam bunları inkara yönelirsiniz’ diyor. Ayetleri yorumladığımız zaman, kainattaki yerkürelere de, öteki arzlara da kutsal kitap gönderildiğini anlıyoruz.”
Ünlü bilim adamı Stephen Hawking, dünya dışı varlıkların gezegenimizi keşfetmesinin insanlığın sonunu getirebileceğini söylüyor. Hawking, buna gerekçe olarak da, söz konusu varlıkların göçebe bir kültüre sahip olabileceklerini, bu çerçevede kendi gezegenlerindeki kaynakları tüketip, yaşama uygun başka gezegen arayışı içinde olma olasılıklarının bulunmasını gösterdi. Uzaylıların varlığının şüphe götürmez olduğunu söyleyen Hawking “böylesi gelişmiş yaratıklar, ulaşabildikleri herhangi bir gezegeni ele geçirmek ve kolonileştirmek isteyen göçebeler olabilir. Eğer uzaylılar bizi ziyaret ederse, sonuç, büyük olasılıkla Kolomb’un Amerika’ya ayak bastığındaki gibi olur. Bu da yerli Amerikalılar için çok iyi olmamıştı” diyor.
Astrofizikçi Lord Rees ise uzaylıların varlığıyla ilgili şunları söylüyor: “Karşımızda bize bakıyor olabilirler ama biz onları görmüyoruz ve tanımıyoruz. Sorun şu ki biz, kendimize benzeyen varlıklar arıyoruz, en azından aynı matematiği ve teknolojiyi paylaşan. Ama ben bizim hayal edemeyeceğimiz, aklımızın algılayamayacağı karmaşıklıkta canlı şekilleri ve akıllı varlıklar olduğuna inanıyorum”.
Başka bir teoriye göreyse uzay, birçok farklı uzaylı medeniyetinin bir arada barındığı bir “imparatorluk” ile çevrelenmiş durumda. Tek bir çeşit uzaylı türü yok. Birbirinden çok farklı akıllı canlı türü bulunuyor ve dünya bu imparatorlukta yerini almak üzere. Binlerce yıldır cehaletin içinde kıvranan genç bir tür olan insanlık henüz bu bilgiye hazır olmadığı için sadece gözetim altında tutuluyor. İnsanlık bir gün kendisini kainatın merkezi olarak görmekten vazgeçecek, uzaylıların varlığını ve uzaydaki bu canlılık çeşitliliğini kabul edecek noktaya erişecek ve bilgi alışverişine hazır konuma ulaşacak. İnsanlık bu aşamaya geldiği zaman uzaylılar bizi imparatorluklarına davet edecekler ve kainatın gerçekten bir parçası olacağız.
Bazı bilim adamları, uzaylı ileri medeniyetlerin bizim onları bulmamızı kasıtlı olarak engellediğine inanıyor. Buna göre insanlar, “uzayın hayvanat bahçesine kapatılmış” durumda. İskoçya’nın St. Andrews Üniversitesi’nden Duncan H. Forgan, uzayda insanlıktan çok daha ileri bir medeniyet ya da medeniyetlerin “dünyalıların kendilerini bulmalarını engellediğini” öne sürdü. Forgan’a göre uzayda medeniyetler var ancak bunlar büyük bir federasyon kurmuş değiller. Bazı medeniyetler kendi aralarında “klikler” oluşturmuş ve bizim kendilerini bulmamızı istemiyor, araştırmalarımızı da engelliyorlar. Bizi uzayda, hayvanat bahçesi hayvanları gibi kapalı tutuyorlar ve kâinat toplumlarına karışmamızı engelliyorlar.
“Antik Uzaylılar” teorisine göre uzaylılar dünyamıza yeni gelmiyorlar. Daha önce defalarca geldiler, medeniyet kurmamıza yardım ettiler. “Tanrıların Arabaları” adlı kitabıyla dünya genelinde tanınan Erich von Däniken, uzaylıların çok eski çağlarda gezegenimizi ziyaret ettiğini ve eski ilkel insan kültürlerini teknolojileriyle etkilediğini iddia ediyor. Bu ziyaretlere dair ipuçları her yerde. Sümer ve Babil tabletlerinde, piramitlerdeki eski Mısır kabartmalarında, Güney Amerika’daki tapınaklarda. Ama kendimizi evrenin merkezi sandığımız için bu ipuçlarını anlamlandıramıyorduk. Uzaylı varlıkların yeniden döneceğini belirten Däniken şunları söylüyor: “Binlerce yıl önce buradaydılar. Bu geçmiş zamanda, atalarımıza uzun bir gelecekte dönme sözü verdiler ve bu süre artık neredeyse doldu. Döndüklerinde kendilerini bize yavaş yavaş ama insanlığı şoke etmeden sunacaklar. Hemen her kültürde ve her dinde yeniden gelmesi beklenen özel birileri vardır ve onların bir gün döneceğine inanılır. Geçmişte dünya dışı canlılar atalarımız tarafından tanrı sanıldılar. Atalarımız bazı tanrıların yeryüzüne indiğine inanıyordu. Ama biz “tanrılar” olmadığını biliyoruz. Sadece tek bir Tanrı var. Binlerce yıl önceki eski yazılar, eski kitaplar hep bize yardım eden tanrılarla dolu. Bize hep yardım ettiler. Bize teknoloji verdiler, edebiyat verdiler, ilk dili verdiler. Yani bizi yok etmeyecekler. Onlar yardımsever canlılar. İncil’i okudunuz mu? Ezekiel bir gün rüyasında Tanrı’yı görür. Tanrı gökyüzünden bir araçla iner. Uzay aracına benzeyen bu aracın kanatları, tekerlekleri vardır, şiddetli bir uğultu çıkarır. İncil’deki bu tür bölümleri Latince ve Grekçe metinlerle karşılaştırınca, çok tanrılı dinlerde de benzer şeylerden söz edildiğini fark ettim. Sümer ve Babil yazıtları, Hint efsaneleri; istisnasız hepsi aynı şeyi anlatıyordu. Belki geldiklerinde henüz ilkel varlıklar olarak yaşıyorduk ve aramızda bir çeşit hücre alışverişi gerçekleşti, hatta belki bir nevi cerrahi yöntemle bize kendi DNA’larını zerkettiler. Ezekiel’in araçtan inen “Tanrı”ya “Baba” diye hitap etmesi de ilginç. Ezekiel bizim aslında o kişinin kanından geldiğimizi biliyor. Uzun zaman önce dünya dışı varlıklar, uzay gemileriyle yeryüzüne geldiler. Atalarımız henüz ilkel ve deneyimsizdi, teknolojik bilgileri de yoktu, bu nedenle gördükleri şeyleri akılları pek almadı. Ve onlardan bir hayli ileride olan bu dünya dışı varlıkları “Tanrı” sandılar. Hemen her kültürden insanlar dünyanın dört bir yanında buradan yola çıkarak türlü çeşit mitler türettiler. Bir süre dünyamızda kalan bu ziyaretçiler burada uygarlığın şekillenmesini sağladılar. Bununla ilgili elimizde iki tür kanıt var: Birincisi, kadim dinsel metinler. İkincisiyse, arkeolojik eserler, mağara resimleri, dev taş heykeller ve nasıl inşa edildiği hala anlaşılamayan piramitler.”
Antik Astronot Araştırmaları Merkezi Direktörü Giorgio A. Tsoukalos ise şunları söylüyor: “Binlerce yıl önce yaşayan insanların uçan araçları uzay gemisi diye adlandırmalarına imkan yoktu, çünkü bu kavramları henüz icat etmemişlerdi. O yüzden alışık olmadıkları bu cisimleri onlara en yakın başka cisimlerle tarif ettiler; uzay gemilerine ‘Kuş’ dediler, ‘Araba’ dediler. Ve onları bildikleri nesnelere benzer şekilde resmettiler. Bundan 500 yıl sonra insanlık, Ay’da ve Mars’ta kalıcı üsler kurduktan sonra, derin uzayı keşfetmeye başlayacak. Ve yeni nesil uzay gemilerimizden biri eninde sonunda zeki yaşama ev sahipliği eden bir gezegene rastlayacak. Ya karşılaştığımız zeki yaşam, teknolojik bakımdan bizden daha ilkelse? Geri çekilip onları uzaktan incelemekle mi yetineceğiz? Muhtemelen birkaç ay için, evet. Ama dillerini inceleyip öğrendikten sonra onlarla fiziksel temasa geçeceğiz. Çünkü biz insanlar böyleyiz işte, karşımıza bilmediğimiz bir şey çıktığında kendimize engel olamayarak onu kurcalar, inceleriz. Ardından belki bu zeki varlıkların kültürel gelişimine müdahale edecek, onları teknolojik açıdan yönlendireceğiz. Demek istediğim birkaç şey öğreteceğiz onlara, bilimin temellerini aktaracağız. Ve oradan ayrılışımızdan nesiller sonra, ziyaretimiz bir antik mit haline gelecek, çünkü bu konudaki yazılı anlatılar o toplumun bilimcileri tarafından ‘bilim dışı’ kategorisine sokulacak. Diğer yandan toplum öyle ‘ileri’ bir teknolojik seviyeye ulaşmış olacak ki, derin uzaya yolculuk etmeye hazırlanacak. Ve döngü baştan başlayacak… Anlattıklarım size bir şey hatırlattı mı? Yakın bir gelecekte biz de uzak bir gezegenin ‘antik astronotları’ olacağız. O halde bu, neden binlerce yıl önce dünyada yaşanmamış olsun? Cevap çok açık… Yani kibirli tavrımızı bırakıp kozmik geçmişimizde olan bitenlerle yüzleşmeye hazırlanmamızın vakti geldi.”
Bence uzaylılar gerçek.
bence uzaylılar olabilirde olmayabilir de. bence araştırmalar devam etmeli
Uzaylılar bana göre gerçek ama onu Allah bilir