Zaman Enerji midir? Enerjinin Sırları
Bazı bilim adamları, evrende, henüz bizce saptanamayan çok değişik enerji türlerinin var olabileceğini belirtiyorlar. Sözgelimi zamanın bir tür enerji olduğu söyleniyor. Enerjinin bir biçimi olduğunu öne süren bilim adamları, şimdilik bilim çevrelerinde pek kabul görmüyorlar. Dr. Patrick Flanagan keşfettiğini belirttiği bir enerji alanını “Biyo-Tensor Alanı” şeklinde adlandırıyor.
Fizik evrende tüm objelerin bir yapısı vardır. Bu, bir anlamda tüm fizik yasaların biçimlendirilmesi anlamına gelir. Sözgelimi piramit araştırmacıları, piramit formunun özel bir enerji alanına sahip olduğuna inanırlar. Bu yaklaşımı tersinden düşünelim: Enerjinin şekli vardır. Bazı bilim adamlarına göre “evrenin biçimlenmesi sona erdiğinde”, modern bilim “yoldan çıktı ve evreni sadece birtakım soyut matematiksel terimlerle tanımlamaya başladı. Bu da son tahlilde evrenle ilgili anlayışların belirli bir darboğaza girmesine neden oldu.
Canlıları Saran Elektrik Alanları
Radyo dalgalarının niteliklerini soyut matematiksel terimlerle belirleyebiliriz. Bu terimlerin göz önünde canlandırılması oldukça güçtür. Bununla birlikte günümüzde kullanılan radyo antenleri açıkça enerjinin bir biçimi olduğunu ortaya koymaktadır. Bugün binlerce radyo anteni elektromanyetik enerjinin biçimine uygun olarak yapılmaktadır.
ABD’deki Yale Üniversitesi profesörlerinden Dr. Harold Saxon Burr, 1970’lerin sonlarında “Yaşam Alanları” adında bir kitap yazdı. Dr. Burr kitabında canlı organizmaları çevreleyen elektriksel alanlarla ilgili bir dizi ilginç tartışmayı gündeme getiriyordu. Örneğin Dr. Burr bir çiçek tohumunun, gelişip özgün biçimine ulaştığında, bu biçimine tıpatıp uygun bir elektrik alanına sahip olduğunu söylüyordu. Benzer şekilde bir kurbağa yumurtası da, tıpkı bir kurbağanın biçimine uygun olacak bir şekilde elektrik alanına sahipti. Dr. Burr’un tüm bunlardan sonra vardığı sonuca göre bu enerji alanları, organizmanın gelişip olgunlaşıncaya değin geçireceği süre boyunca onu denetliyordu. Ayrıca yine bu enerji alanları erginleşmiş organizmanın hücre yapısının bütünlüğünü de koruyordu. Dr. Burr’a göre bu elektriksel alanlar, organizmanın gözle görülemeyen bir ikizi gibiydi.
Değişik Bir Enerji Alanı
Dr. G. Patrick Flanagan da, Dr. Burr’un sözünü ettiği türde bir alanın elektriksel etkiler taşıdığına inanıyor. Hatta kendisinin de bir başka tür “alan” keşfettiğini öne sürüyor. Dr. Flanagan “değişik bir enerji alanı” olarak nitelediği buluşuna “Biyo-Tensor Alanı” adını veriyor. Ona göre, Doğu’nun binlerce yıllık bilimi, akupunktur sayesinde Batı bilimi farkında olmadan Biyo-Tensor Alanı ile ilgilenmeye başladı. Akupunkturun temeli, bedendeki bir diğer dolaşım sisteminin varlığı esasına dayanır, ki bu da enerji alanları sistemidir. Bu enerji alanları sisteminin çeşitli nedenlerden ötürü tıkanması ise çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Bedende oluşan bu tür düzensizlikler de yaşlılığa ve ölüme yol açar. İşte akupunktur iğneleri, işlevi aksayan bu enerji alanlarını yeniden düzenler ve bedendeki enerji dengesini eski haline kavuşturur. Dr. Flanagan’a göre Batı Dünyası, varlığın maddi yanıyla ilgilenmeye öylesine dalmıştır ki, doğal olarak bedene hayatiyet veren bu güç hatlarının varlığını görmezlikten gelmektedir. Bir diğer deyişle, “neden” yerine “sonuç” Batılı bilim adamlarının ilgisini daha çok çekmektedir. Evet, enerjinin şekli vardır ve fizik bedeni idare eder. Öyleyse bu enerjiyi ne idare eder?
Basınç ve Gerilim Gücü
Belirli koşullar altında, zihin için bu enerji alanlarını yönetmek mümkündür. Sözgelimi ruhsal şifacılık, telepati, durugörü ve benzeri parapsikolojik olaylarda zihin gücünün bu enerjiyi denetimi altına alması söz konusudur. Fizikte iyi bilinir ki, daha yüksek enerji frekansı, daha fazla fiziksel güç içerir. İşte Dr. Flanagan’ın sözünü eltiği enerjiler o kadar yüksek frekanstadır ki, bunların frekanslarını ayırt etmek hemen hemen olanaksızdır. Mekanik enerjide 2 tür güç bulunur: Basınç gücü ve gerilim gücü, R. Buckminster Fuller, bu iki gücün karşılıklı olarak birbirlerini etkilemeleri konusunda dünyanın en büyük uzmanlarından biri olarak kabul ediliyor. Basıncın olduğu yerde gerilim söz konusudur. Büyük binaların yapımında basınç birimleri, sonradan zayıflamaları göz önüne alınarak maksimum boyutlarda kullanılır. Büyük köprülerin yapımında da, sonradan herhangi bir sorun çıkmaması için, genişliği ile uzunluğu en az l’e 33 olan çelik gerilim kabloları kullanılır. Gerilim gücü, basınç gücünden çok daha verimli olabilir.
Elektromanyetik enerjinin inceleniminde, tüm enerjilerin, basınç dalgasının yayıldığı yönde kullanılması konusu önemli bir yer tutar. Sözgelimi NASA, uzay araçlarının daha uzun süreli uzay yolculukları yapabilmelerini sağlayabilmek için bu tür bir proje üzerinde çalışmaktadır. Böylelikle uzaydaki yolculuk dikey olacaktır ve Güneş ışınlarının basıncı aracı ileriye doğru sevk edecektir. Lazer ışığının basıncı da, yakın zamanlarda yapılan bir deneyle çarpıcı bir şekilde ortaya konmuştur. Deneyde kullanılan küçük bir cam kürenin içindeki yerçekimi, lazerin basıncı ile geçici olarak durdurulmuştur. Kısacası lazerin basıncı halihazırda çekim gücünü alt etmekledir. Dr. Flanagan’a göre, modern bilimin basıncın her zaman gerilim ile birarada bulunması konusunu göz ardı etmesi hayret verici bir olaydır. Çünkü, “yukarıdaki aşağıdaki gibidir, aşağıdaki yukarıdaki gibidir.”
Zaman Bir Enerji Biçimidir
Dünyanın en önde gelen astrofizikçilerinden Dr. Nikolyi Kozyrev, 1960’larda “Zamanın Özelliklerinin Deneysel Olarak İncelenmesi Olanağı” başlıklı bir broşür yayınlamıştı. Dr. Kozyrev ilginç teorisinde şöyle diyordu: “Zaman bir enerji biçimidir. Dünyada yaşam olayını ayakTa tutan kaynağı bulmak için zamanın özelliklerine bakmamız gerekir.” Dr. Kozyrev hipotezini desteklemek için deneysel kanıtlar da ortaya sürüyordu. Örneğin, zaman enerjisinin bir eylemin alıcısının yakınında daha yoğun ve göndericisinin yakınında ise daha seyrek olduğunu saptamıştı. Bu olağandışı etkiyi kaydedebilmek için de bazı aygıtlar geliştirmişti.
Dr. Kozyrev deneylerinden birinde uzun lastik bir şeridi bir makine yaratıcılığıyla germişti. Bu şeridin iki ucu olduğu düşünülebilir: Bunlardan biri “neden ucu” (çekilen uç), diğeri ise “sonuç ucu'” (gerilen uç). Şerit gerildiğinde, kontrol aygıtı şeritin “sonuç ucu”na doğru bir kavis yaptı. Bu sapma gözle algılanabilecek türden değildi ama Dr. Kozyrev’in hassas aygıtı bunu kolayca kaydetmişti. Böylelikle yeni bir enerji türü açığa çıkmıştı- Dr. Kozyrev’e göre bu son derece önemli etki, zaman yoğunluğunda bir artış olduğunu gösteriyordu. Lastik şerit 90 cm kalınlığında bakır ve kurşun ile tecrit edilmiş olmasına rağmen hassas aygıtlar faaliyete geçmekteydi. Aynı aygıt şeritin “neden ucu”nda ise, zamanın seyreldiğini gösteriyordu.
Bir Deney Daha
Dr. Patrick Flanagan, Dr, Kozyrev’in lastik şerit ile yaptığı deneyi okuduktan sonra, aynı olayı kendi tensor alanıyla gerçekleştirmek istediğini belirtiyor: “Dr. Kozyrev’in lastik şeridin moleküler yapısı üzerinde bir gerilim uyguladığına inanıyorum. Ben de onun gibi bir lastik şerit düzeneğini hazırladım ve şeridi çektiğimde, onun çok yakınındaki alıcı aygıtımın güçlü bir tepki verdiğini gördüm. Sonra bir başka deney yaptım. Dikdörtgen şeklinde bakır bir plaka aldım ve onu bir mengeneye tutturdum- Plakanın kenarlarına basınç uyguladığımda, ortası bir anda dışbükeyleşti. Sonra plakanın kenarlarını boydan boya fiberglas ile kapladım. Böylece gerilimi azaltmaksızm plakayı mengeneden çıkarabildim. Daha sonra tensor alanına küçük bir metal plaka yerleştirdim ve onu bir kaset-teyp ile bağlantılandırdım. Tensor alan ölçere de bir kulaklık bağladım, böylelikle gelecek olan sinyalleri duyabilecektim. Kaset-teybi tensor alanın içerisinde çalarken, tensor alanölçerden gelen bir ses duydum. Tensor alan haberleşme aygıtını keşfetmiştim!”
“1971 yılında, şimdi ‘Piramit Enerji Düzeneği‘ olarak bilinen düzeneğin ilk modelini yapmıştım. Bu ilk model, 3×3’lük bir ızgara halinde düzenlenmiş ve tabanı 15 cm olan alüminyum piramitlerden oluşuyordu. Bu piramitlerin ahenkli deseni, bana, görmüş olduğum ve hepsi de belirli dalga boyu aralıklarında yerleştirilmiş olan mikrodalga anten desenlerini hatırlattı. Ahenkli ızgara düzeni, piramit tepe noktalarını düzenli çoklu dalgaboylarının aralıklarına eşit uzaklıklarda yerleştirmiş oluyordu. Daha önceden Dünya’nın yüksek voltajlı iyonosfer alanının Büyük Piramit’in enerjisi üzerindeki etkisini fark etmiş olduğumdan, piramitlerin altına ve tepe noktalarının 10-15 cm kadar yukarısına birer metal levha yerleştirmek suretiyle böyle bir alan yarattım. Sonra levhaları yüksek voltajlı bir doğru akım güç kaynağıyla irtibatlandırdım. Metre başına 100.000 volttan fazla bir potansiyel eğimi yaratmıştım. Bu, Dünya’ nınkinden 1000 kez daha fazla olan bir alandı. Söz konusu piramit üretecini bir vakum içerisine koyarak, Kirlian fotoğrafı çekmek mümkün oldu. Vakumun dışından yüksek voltaj verdiğimizde, enerji alanları aydınlandı.”
Enerji Saati
Evrenin herhangi bir yerinde bir enerji saati bulunduğunu düşünelim ve buna ‘ilk kaynak’ adını verelim. Bu saat, tüm enerjilerin kaynağı olsun. Enerji saatinin, evreni uyumlu bir düzen ile doldurması için 12 enerji kaynağından oluşması gerekir. Bu kaynaklar da bitişik olmayan küresel enerji paketleri ışıyor olsunlar. Bu küresel titreşimler, genişledikçe birbirleriyle girişim yaparlar ve böylece düğüm yerleri ile bunların dışında kalan yerlerden oluşan dengeli örgüler üretirler. Bu örgünün dengeli ve kendi kendini dejenere edici olabilmesi için örgüler kesinlikle aynı açılarda kesişmeli ve tüm kesişme noktalan arasındaki mesafeler aynı olmalıdır. Diğer bir deyişle, bu örgü, dakik bir teksir edici (tekrarlayıcı) yapısal hizalanış içerisinde üreyerek uzayı bir enerji ağı girişimleri şeklinde kaplayacaktır.
Her bir düğüm noktası yeni bir küresel enerji kaynağı olarak faaliyet gösterir ve ışıyan vektörlerin girişme örgülerini oluşturur. “Moire Örgüleri Bilimi”nde küresel bir dalga kaynağının bir kesitini bir dizi ortak merkezi daire ile temsil edebiliriz. Bu örgüler birbirinin tesir alanı dahiline getirildiğinde bir durağan dalga girişimi üretilmiş olur. Bu örgüleri üç boyutlu olarak zihnimizde canlandırdığımızda, yapısal bir ağ üretilmiş olur.
Evrenin Yanılsaması
Bu girişmeler, enerji olaylarının arasındaki güç çizgileridirler. Bu çizgiler katı görünüştedirler ve sanki durağan bir halde duruyormuş gibi görünürler. Ortak merkezli dairelerin gözle ayırt edilemeyecek kadar birbirlerine yaklaştırılmaları halinde, sadece girişmeleri görebiliriz ve çoğunlukla da girişmeleri kaynağın kendisi sanırız. Bu, evrenin büyük bir illüzyonudur (yanılsamasıdır). Mistiklerin ve filozofların binlerce yıldır sözünü ettikleri yanılsama da işte budur. Evrenimiz, enerji olaylarının girişme örgülerinden oluşur. Biz sadece girişmeyi görürüz ve bu örgüleri yaratmakta olan görünmez alanı algılayamayız.
Bu örgüler birbirleriyle oluşturdukları uyumlu aralıklarda, benzer yapılar üretirler. Bu yapılar ile, yüksek frekanslı dalga yayılımının kesişen çizgilerinin daha düşük frekanslı “overtone” uyumlarının (temel notadan şiddeti daha az, frekansı daha yüksek olan nota), girişimleri ile rastlattığı ortak düğümler birbirlerine nüfuz ederler. Uyumlu aralıkların birlikte başlayıp bittikleri bu ortak düğüm noktalarında bir boyuttan ötekine bîr enerji aktarımı olabilir. Eğer bu katmerli uyumları değişken yoğunluk dereceleri şeklinde ele alırsak, çok boyutlu bir evrene ait bir yapı elde etmiş oluruz. Boyutları olan herhangi bir enerjetik seviyenin idrakine varmak, varlığın belirli enerji olaylarını ayırt etmek yeteneğine bağlıdır. Bu şekilde üretilen girişme örgüleri tüm enerjilerin yapısını oluştururlar. Genişleyen küresel alan “presör” (basınca ait) enerji girişmeleri ve durağan dalga örgüleri de “tensor alan” olaylarıdırlar. Denilebilir ki, evren, “girişme yapan enerji olaylarının” kontrollü bir şekilde patlamasıdır.
Tüm madde kontrollü bir patlamadır; dışarıya doğru radyal (merkezden çevreye doğru) küresel basınç ve bunu zapteden gerilme gücü vardır. Gerilme bağlarının bırakılması halinde bu patlama da ışığın hızının karesi kadar bir hız ile genişler. Açığa çıkan enerji E=MC2’dir. Bizim ufacık enerji olaylarını ayırt etme yeteneğimiz, zaman dediğimiz şeyin esasını oluşturur. Modern bilim, proton, nötron ve elektron denilen temel yapıtaşlannı keşfettiği zaman bunlar maddenin en küçük parti külleri olarak nitelendirilmişlerdi. Akselaratörün (hızlandırıcının) çözme kuvveti arttıkça elektron da bir partikül bulutunu andırır oldu. Hemen hemen her gün bir öncekinden daha küçük partiküller keşfedilmektedir. Fizik dünya, bir enerji girişimleri örgüsünden başka bir şey değildir. Hareketli enerji alanlarının oluşturduğu bir ağ içerisindeki büyük bir katılık ve durgunluk yansımasıdır.
Son Yorumlar