Bermuda Şeytan Üçgeni Esrarı Çözüldü mü? Bermuda’nın Altında Ne Var?
Bilinmeyenler dünyası’nın en büyük sırlarından biri de kaptanların ve pilotların korkulu rüyası haline gelen Bermuda Şeytan Üçgeni denilen alandır. Bu alan üstüne yapılan tartışmalar en uç noktalarda sürüp gitmektedir. Birçok resmi ya da özel kuruluş böylesi bir alanın varlığını reddedip bu konuyla ilgili olarak ortaya atılan iddiaları birer hayal ürünü olarak nitelerken, bu alanda neden bu kadar çok gemi ya da uçağın hiçbir iz bırakmadan kaybolduğunu ise kesin olarak açıklayamamaktadır.
Bermuda Şeytan Üçgeni Nerede?
Bermuda Şeytan Üçgeni olarak adlandırılan yer, Atlantik’te ABD’nin güneydoğu kıyılarında, üçgen şeklinde yaklaşık olarak 500.000 mil karelik bir alandır. Üçgenin köşelerinde Bermuda, Florida’daki Miami, ve Puerto Rico’daki San Juan bulunuyor. Ancak Bermuda Şeytan Üçgeni denilen alanın sınırları araştırmacılar arasında tartışma konusudur. Hatta bazı araştırmacılar bu alanın üçgen biçiminde değil, elips biçiminde olduğunu ileri sürerler. Kabaca ifade edilecek olursa, Batı Atlantik Okya-nusu’nda, Amerika Birleşik Devletleri yakınlarında, kuzeyde Bermuda’dan Florida’nın güney kıyılarına, oradan da doğuda Bahama Adaları’na ve oradan da tekrar Bermuda’ya doğru bir çizgi çekildiğinde, Bermuda Şeytan Üçgeni denilen alanın yaklaşık sınırları elde edilmiş olur.
Bermuda Şeytan Üçgeninde bugüne kadar yaklaşık 1000 uçak, gemi ve insan kayboldu. Bazı gemiler ise mürettebatsız olarak, terk edilmiş halde bulunmuştur. Bu bölge yalnızca gemileri ve uçakları yutmakla da kalmıyor ayrıca garip oluşumlar da söz konusu. “Beyaz bir su” uçakların ilginç bir şekilde zaman kazanmasına ya da kaybetmesine neden olmakta. Denizin üzerinde büyük lekeler halinde ortaya çıkan beyaz su, yoğun miktarda kükürt ve az miktarda metal de içermekte. Kristof Kolomb un tuttuğu günlüklerde, bölgede gökyüzünde uçan garip nesnelerin varlığından bahsedilmiştir. Ünlü kaşif günlüğüne şunları yazmıştır: “Gökyüzünde garip garip ışıklar görüyorum ve yukardan ateş topları düşüyor okyanusa. Ne olduğunu anlayamadığım uçan nesneler ve sis garip bir vızıltı ile etrafımızda dolaşıyor. Pusulam bozuldu ve kuzeyi altı derecelik bir hata ile gösteriyor.” Yine bu bölgeden geçen gemilerde de benzer esrarengiz şeyler olduğundan bahsedilmektedir ki, batan bir kısım şilep ya da transatlantiklere bakıldığında içlerinde sadece kedi ve köpek ölülerinin olduğu, insanların, önlerinde bulunan yemeklerini bitirmeden bırakıp sanki denize atladıkları veya bir fırtınanın tabaklara ve kaşıklara dokunmayıp sadece insanları alıp götürdükleri söylenmektedir. Bu konuyla ilgili ülkemizde de “Bermuda Üçgeni” ya da “Atlantik Esrarı” gibi birçok tercüme kitap yayınlanmıştır. Bu kitapların yayınlandığı günlerde ülkemizden bir araştırmacı, bundan birkaç asır evvel, Osmanlı yazarları tarafından yazılan bazı eserlerde, Bermuda müsellesi içinde bazı esrarengiz olayların meydana geldiğine dair bazı bilgiler bulunduğunu yazmıştır. Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında bilgi veren en eski kaynaklardan biri de Piri Reis’e ait olan Kitab-ul Bahriye’dir. Piri Reis 1528de bu bölgeyi ziyaret etmiş ve Amerika Kıtası ile ilgili çizdiği haritalarda Bermuda Şeytan Üçgeni’nin olduğu yeri bir rüzgârgülü ile göstermiştir. Piri Reis haritalarında rüzgârgüllerini genellikle büyük enerjilere sahip yerlere koyardı ve Bermuda Şeytan Üçgeni’de bunlardan biriydi.
Bermuda Şeytan Üçgeni Ne Zaman Ortaya Çıktı?
Araştırmaların başladığı 1945 yılından bu yana bu alanın içinde yüzün çok üstünde uçak ve gemi geride hiçbir iz bırakmadan kaybolmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiştir. 1945 yılında 5 savaş uçağı Florida’dan havalanıp ve telsizden “Nerede olduğumuzu bilmiyoruz, sanırız kaybolduk” diye mesaj yolladılar. Florida hava üssünden acil olarak çıkan yardım ekibi bir daha asla uçakları bulamadı. Uçakları aramaya giden yardım ekibinden bir uçak içinde 13 asker de kaybolunca tüm dikkatler buraya çevrildi. Ne var ki bu kaybolmalar ve alanın uğursuz olarak nitelendirilmesi çok daha eski zamanlara dayanmaktadır. 1500’lü yıllarda bile gemiciler bu alanın şeytanlara ait olduğunu düşünüyorlardı. Ancak o zamanlar bu olaylar gemicilerin her zaman anlatılagelen batıl inançlarından biri olarak nitelendirildiği için üstünde fazla durulmamıştı.. 1800’lü yıllarda ise bazı kaybolma olayları dikkat çekmeye başladı. 1880 yılında USS Pickening gemisi, 1854’te Jamaika’ya giden Bella adlı bir İngiliz gemisi kayboldu. Yine de bu olayların normal dışı bir nedeni olduğu düşünülmüyordu. 1866’da İsveç’e ait Lotta adlı bir yelkenli gemi bu bölgede kayboldu. 1902’de Alman gemisi Freya, Küba’dan Şili’ye giderken başıboş halde üçgenin içinde bulundu. İçinde mürettebattan kimse kalmamıştı. Gemi sanki bir fırtınaya yakalanmışçasına hasar görmüştü ama o günlerde o bölgedeki hava raporlarında fırtınanın izine bile rastlanmadığı gibi, hava da günlük güneşlikti.
1918’de Cyclops adlı büyük bir maden şilebi kayboldu. 1925’te Japon şilebi Raifuku Maru yine aynı şekilde kayboldu, ancak bu kez olayda bir değişiklik vardı, çünkü geminin telsizcisi olaydan önce bir mesaj göndermişti. Ama bu mesaj da kafaları karıştırmaktan fazla bir işe yaramadı. Mesaj şöyleydi: “Tehlike şimdi hançere benziyor. Çabuk gelin.” 1938 yılında ise Anglo-Australian adlı buharlı bir gemi günlük güneşlik bir havada yine ortadan kayboldu. Gemiden alınan son mesaj, “Her şey yolunda gidiyor!” idi. 1951 yılında kaybolan Sao Paula gemisinin öyküsü ise daha da ilginçtir. Bir Brezilya gemisi olan Sao Paulo, yalnız bakımı için görevlendirilmiş olan sekiz tayfasıyla birlikte hurda olarak kullanılmak üzere iki kılavuz gemisi tarafından çekilerek yola çıkarıldı. Yola devam ederken bir gece denizin dalgalı olması nedeniyle Sao Paulo’yu çeken gemilerden biri halatını bıraktı. Sabah olduğunda ikinci geminin halatının da koptuğu ve Sao Paulo’nun yerinde yeller estiği görüldü. Hemen gemi ve uçaklarla başlatılan bir arama sonucu, gelen raporlarda gece boyunca bazı açıklanmayan ışıklar görüldüğü belirlendi. Ama bütün aramalara rağmen ne gemiden, ne de tayfalardan bir iz vardı.
Kaybolan gemi mürettebatı konusundaki olayların en esrarengizleri Ellen Austin ve Mary Seleste gemileridir. 1881 yılında Ellen Austin adlı Amerikan gemisi, Azor Adalan’nın batısında ilerlerken bir gemi görüldü. Gemide bir gariplik sezdikleri için yaklaşmadılar ve geminin sağlam olduğunu, ama görünürde hiçbir personel olmadığını fark ettiler. Ellen Austin’in kaptanı bu başıboş gemiye kendi tayfalarından bir grup çıkardı. Fakat daha bu tayfaların gemiyi çalıştırmasına fırsat kalmadan, aniden bir bora patlayınca, iki gün sonra rastladıklarında, Ellen Austin’in kaptanı öbür gemiye bıraktığı tayfaların da yok olduğunu ve nereye gittiklerinin belli olmadığını gördü. İnatçı bir adam olduğu için gönüllü bir ekibi daha öbür gemiye çıkardı. Tam o sırada daha önce de olduğu gibi ani bir bora patladı ve ilişkileri yine kesildi. Bir daha da ne öbür gemiye ne de içindeki tayfalara bütün aramalara rağmen rastlayan olmadı. Mary Seleste gemisinin başına gelenler ise bu duruma çok benzemektedir, bir fark da o da şu ki bu gemiye üçgenin içinde değil, Azorların kuzeyinde rastlanmıştır. 1872 yılında Dei Gratia adlı bir İngiliz gemisi tarafından bulunan Mary Seleste nin içinde de mürettebattan hiçbir ize rastlanmamıştır. Geminin yükünü oluşturan alkol fıçıları ise dolu olarak ambarda durmaktadır. Kaptan, karısı ve yanlarında olduğu bilinen küçük çocuklarıyla birlikte on iki kişi kayıptır. Ancak bütün özel eşyaları yerli yerinde durmaktadır. Kayıp olan tek şey geminin sekstantıdır. Ana kamara ise sanki birilerinin içeriye girmesini önlemek istercesine kapatılmış, kapının arkasına da dayanak yapılmıştır. Bu konu çeşitli şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır. Geminin korsanların istilasına uğradığı ki ozaman gemideki eşyaların da alınmış olması gerekirdi, gemide isyan çıktığı ve tayfaların kaptanı öldürüp kaçtıkları, âni bir hastalığın çıktığı da ileri sürülen teoriler arasındadır. Ancak ileri sürülen bütün bu teorilere karşın gerçekte ne olduğu saptanabilmiş değildir. Tayfaları yok olan gemilerin dışında tayfalarıyla birlikte kaybolan gemilerin listesi sayılamayacak kadar çoktur. İşin ilginç yanı bu yörede kaybolan gemilerden geriye bir enkaz parçası, yağ izi, cankurtaran yeleği, ya da ceset kalmamışır. Bir, iki tanesi hariç hiçbirinden yardım çağrısı alınmamış ve olayların çoğu da havanın güzel olduğu dönemlerde olmuştur.
Bermuda Şeytan Üçgeni içinde en az gemiler kadar heyecan uyandıran uçak kaybolmaları hakkında araştırmalar ve bilgi toplamalar 1945 yılına rastlar. Bu konuyla ilgili çalışmalar yapan Charles Berlitz, büyük uçak kayıplarını şöyle sıralıyor:
•5 Aralık 1945: Beş TBM Navy Avenger bombalama uçağı Fort Lauderdale – Florida’dan havalandıktan sonra on dörtkişilik personeliyle iki saatlik normal uçuş yapmış ve üssün 225 mil kuzey doğusunda kaybolmuştur.
• 5 Aralık 1945: PBM Martin X bombalama uçağı, TBM grubuna yardım amacıyla on üç kişilik personeliyle yola çıkarılmış, son telsiz mesajından 20 dakika sonra bağlantı kaybolmuş ve uçak yok olmuştur.
• 1947:Superfort (ABD askeri C-54) Bermuda’nın 100 mil uzağında kaybolmuştur.
• 29 Ocak 1948: Star Tiger dört motorlu Tudor 4, Bermuda’nın 380 mil kuzeydoğusundayken radyo ilişkisi kesilmiş uçak 31 kişilik yolcu ve personeliyle kaybolmuştur.
• 28 Aralık 1948: DC-3 özel Charter uçağı, San Juana’dan Miami’ye giderken 32 yolcu ve personeliyle kaybolmuştur.
• 17 Ocak 1949: Star Airel, Şili’ye doğru uçarken Bermuda ile Jamaika arasında Bermuda’nın 380 mil güney-güneybatısında telsiz ilişkisi kesilmiş ve kaybolmuştur.
• Mart 1950: Amerikan Globemaster uçağı, İrlanda’ya giderken üçgenin kuzey ucunda yok olmuştur.
• 2 Şubat 1952: İngiliz York Transport uçağı, üçgenin kuzey ucunda Jamaika’ya giderken taşıdığı 33 kişiyle birlikte yok olmuştur.
• 30 Ekim 1954: Süper Constellation deniz uçağı, taşıdığı 42 kişiyle üçgenin kuzey ucunda kaybolmuştur.
• 9 Kasım 1956: Navy Martin P5M deniz uçağı, Bermuda yakınında taşıdığı 10 kişiyle kaybolmuştur.
• 8 Ocak 1962: Hava Kuvvetleri’nin KB-50 tankeri, Azorlara doğru uçarken kaybolmuştur.
• 28 Ağustos 1963: İki yeni KC-135 Stratotanker jet uçağı, Atlantik üzerinde benzin alma denemesi için uçarken Bermuda’nın 300 mil güneybatısında kaybolmuştur.
• 5 Nisan 1956: Sivil kargo uçağı haline getirilen B-25 taşıdığı üç kişiyle Okyanus Dili Denizaltı Vadisi’nin güneybatısında yok olmuştur.
• 11 Ocak 1967: Kargo uçağı haline getirilen Chase YC-122 taşıdığı dört kişiyle Golf Streamde, Palm Beach ile Grand Bahama arasında kaybolmuştur.
• 22 Eylül 1963: C-132 Cargomaster, Asorlar’a uçarken yok olmuştur.
Bu uzun listeye bir göz atınca Bermuda üçgeninde bir gariplik olduğunu düşünmemek mümkün değil. Üstelik bu uçakların kayboluşu ile ilgili çeşitli spekülasyonlar yapmak dışında, kanıtlanabilecek ve normal nedenlere bağlanabilecek teoriler üretmek de gerçekten zor. Otuz kişiyle birlikte bir uçağın kaybolması bütün aramalara rağnrien en ufak bir enkaz parçası bulunamaması, üstelik bu olayların çoğunda hava koşullarının da oldukça iyi olması.
Ayrıca telsizle yapılan son konuşmaların çoğunda pusulaların bozulduğu ve pilotların yön duygularını kaybettiği anlaşılmıştır. Örneğin, 5 Aralık 1945’te kaybolan uçuş filosunun uçuş komutanından son olarak şöyle bir mesaj alındı:
Uçuş Komutanı Albay Charles Taylor: “Kuleyi arıyorum. Acil durum. Rotamızdan çıkmış gibiyiz. Karayı göremiyoruz…. Tekrarlıyorum…Karayı göremiyoruz!”
Kule: “Pozisyonunuz nedir?”
Uçuş komutanı: “Pozisyonumuzdan emin değiliz. Nerede olduğumuzdan emin olamıyoruz… Kaybolduk galiba…”
Kule: “Batıya doğru uçun…”
Uçuş komutanı: “Batının hangi yönde olduğunu bilemiyoruz. Her şey bir tuhaf… Garip… Yönlerden bile emin değiliz… Okyanus her zamanki gibi değil…”
Uçaktan alınan son mesaj ise: “Beyaz bir suya giriyoruz… Tümüyle kaybolduk” idi. Bu beyaz suya girmek ya da beyaz bir bulutun içine girmek daha sonra kaybolan uçakların bazılarının son mesajlarında da karşılaşılan bir olgu idi.
Bu uçağın aranması için toplam 4100 saatte, 167 uçuş yapıldı ama hiçbir ize rastlanmadı. Aradan yıllar geçtikten sonra araştırmacı-yazar Art Ford bu olay sırasında amatör telsizcilerden birinden aldığı bir ses bağlantısında komutan Taylor’un, “Peşimden gelmeyin, bunlar uzaylılara benziyor” dediğini iddia etti. Pilot ailelerinin baskısı ile bir bölümü gizli tutulan resmi raporlar da açıklandığında “Peşimden gelmeyin” sözünün bulunduğu belirlendi. Burada dikkati çeken nokta ise bu bölümün daha önce açıklanmayıp yetkililer, tarafından gizli tutulmuş olması idi.
7 Haziran 1948 günü Büyük Türk Adalan’na doğru uçmakta olan ehliyetli pilot Caroly Sascio’nun uçakla birlikte yok olmadan telsizle verdiği mesaj gerçekten de ilginçtir. Mesaj aynen şöyledir: “Bu adalar bomboş. Bir kurtuluş yolu yok mu?” Bu olayda insana garip gelen nokta tam bu sıralarda Türk Adaların da bulunanların bu uçağı gökyüzünde görmeleridir. Uçak yarım saat tepelerinde dolaştıktan sonra gözden kaybolmuştur. Adadakilerin uçağı bu kadar net görmelerine karşın pilotun adadaki binaları görmeyip boş sanması ilginçtir. Uçak kaybolma olaylarında ortak nokta kaybolmadan önce uçakların yönlerini kaybetmiş olmaları, pusulaların bozulması ve çoğunda da telsizlerin de bozulmasıdır. Kaybolan her bir uçak için büyük çapta aramalar ve araştırmalar yapılmıştır. Hiçbiri için geçerli bir açıklama getirilememiştir. Kaldı ki birtanesi için ileri sürülecek bir teknik arıza aynı alan içinde bu kadar çok sayıda uçağın hatta bazen uçak filosunun hiçbir iz bırakmadan kaybolmasını açıklayacak durumda değildir.
Bermuda Şeytan Üçgeni Hakkında İleri Sürülen Teoriler
•Bermuda Şeytan Üçgeni’ndeki güçlü enerjinin kaynağı metan gazıdır. Metan hidrat, su moleküllerinden oluşan buz kirstallerinin içine hapsolmuş metan gazına verilen ad. Ve Bermuda Üçgeni bölgesi, okyanus derinliklerinde yüksek oranda metan hidrat oluşan birkaç bölgeden biri. Okyanus dibinden kopan metan hidrat baloncukları, yüzeye yaklaştıklarında eriyor ve serbest kalan metan gazı büyük bir hızla deniz yüzeyine çıkıyor. Bu da okyanusun kaynıyormuş gibi görünmesine ve gemilerin yoğunluğu aniden azalan suda bir anda batmasına neden olabiliyor.
•Diğer bir görüş, bu bölgenin zengin doğalgaz yatağı olduğudur. Tabanın ısınmasıyla çeşitli gazlar eriyerek deniz yüzeyine çıkar böylece geniş bir girdap meydana gelir o sırada yüzeyde ne varsa vakum etkisi ile okyanusun dibine çekilir. Su yüzeyinden dağılan gazlar havaya katılır ve atmosferden daha az yoğunluğa sahip olduklarından uçaklar hem yeterli sürtünmeye sahip olamazlar hem de uçaklar motorlarda ki yanma için yeterince oksijeni alamayarak düşerler.
•Şiddetli akıntıların sebep olduğu dev girdaplar, orada denizin altında “mavi delikler” adı verilen delikler meydana getirmiştir. Uçak ya da gemiler buraya geldiğinde delikler tarafından yutulmaktadır.
•Kuzey ve güneyden gelen akıntı bu bölgede bir durgunluk yapmakta ve bu durgunluk yoğun bir şekilde yosunların oluşmasına yol açmaktadır. Yosunların bu yoğunluğu yüzünden orada gemiler hareket edememektedir. Ayrıca bu bölgede yüz, iki yüz, hatta üç yüz metre yüksekliğe kadar çok şiddetli dalgalar meydana gelmektedir. Bu devâsâ dalgalar getirmiş oldukları vakumla üstlerinden geçen uçakları kendilerine doğru çekmektedir. Dolayısıyla bu koşullarda gemilerin alabora olması gayet normaldir.
•Bermuda Şeytan Üçgeni konusundaki bir başka varsayım ise, deprem dalgaları ya da hortumların bu kaybolma olayları ile ilgili olabilecekleridir. Hortumlar bazı mevsimlerde aniden ortaya çıkıp bol miktarda suyu göğün yüksekliklerine çekebilmektedirjer. Böyle bir hortum pekâlâ küçük bir tekneyi ya daalçaktan uçan bir uçağı parçalayabilir. Bu teorinin zayıf kaldığı nokta ise, büyük gemileri ya da uçak filolarını yutacak boyutta bir hortumun meteoroloji uzmanları tarafından farkedilmiş olması gerektiğidir.
•Sismik nedenlerle oluşan dalgalar ise zaman zaman 60 metreyi bulabilirler ve aniden ortaya çıkabilirler. Böylesi dalgaların da gemileri içine alıp batırma olasılıkları vardır. Ayrıca gökyüzünde de aynı denizde olduğu gibi dalgalanmalar olabilmektedir. Çok güçlü rüzgâr değişmelerine CAT adı verilir. Bu durum durgun bir denizde aniden ortaya çıkan dev dalgalara benzetilebilir. CAT’ın ya da uçağın hızı fazla olduğu zaman sanki bir taş duvara çarpmış gibi etki yaratabilir.
•Bu konudaki bir başka teori ise manyetik alan teorisidir. Wilbur B. Smith Kanada Hükümeti adına manyetik alanlar üzerine çalışmış bir elektronik uzmanıdır. Onun görüşlerine göre üçgen içinde böylesi bir manyetik etkilenme söz konusu olabilir. Smith, bazı yerlerde çekimi zayıflamış alanlar olduğunu ve bunların oldukça küçük, fakat yüksekliklerinin çok fazla olduğunu söylemektedir. Buralardaki hava öyle türbülanslıdır ki, bir uçağı parçalamaya yeterlidir. Böyle bir alana gireceğini önceden bilemedikleri için görünmeyen manyetik ve gravitasyonal bozuklukların içine dalan uçakları acı bir son beklemektedir.
•Bruce Gernon ve Rob Mcgregor tarafından ileri sürülen görüşe göre bölgedeki elektronik sisler, zamanda yolculuğa neden oluyor.
•Kaybolma olaylarını yıllardan beri incelemekte olan Spencer adlı bir araştırmacı bütün bu gemilerin ve uçakların hiç iz bırakmadan ortadan kaybolmalarını fiziksel olarak alınıp götürülmeleri ile açıklamaya çalışmıştır. Şöyle demektedir Spencer:”190 metre boyundaki gemilerin durgun denizde kıyıdan 50 mil açıkta yok olması, kargo ve yolcu uçaklarının inecekleri sırada kaybolmaları dünyasal koşullara göre olmayacak şeylerken, yine de oluyorsa, bunların gezegenimizden alınıp götürüldüğüne inanmak zorundayız demektir.” Spencer, uzaydan gelen dev boyutlu uçan dairelerin bir anlamda insan örneği topladıklarını kabul etmektedir. Spencer’in bu görüşüne katılan pek çok araştırmacı vardı. Onlar da başka dünyalardan gelen ziyaretçilerin uygarlığımızın gelişme hızını kontrol etmek ya da atom gücümüzün bilinçsiz kullanılmasının, başka gezegenler için tehlike yaratabilecek hale gelmesini, engellemek ya da bugünkü uygarlığımızdan örnek almak istiyor olabilecekleri görüşündedirler.
•Bermuda Şeytan Üçgeni’ndeki olayları uzaylılarla ilişkilendirenler ya da kayıp Atlantis kıtasının ve eski bir nükleer savaşa ait kalıntıların burada bulunması sebebiyle araçların kaybolduğunu iddia edenler var. Okyanus altında manyetik bir alan olduğu, kayıp Atlantis kıtasının burada olduğu bu teorilerdendir. Atlantis’ten kalan teknolojilerin bölgede halen etkinliğini devam ettirdiği ve ölümcül ışınlar yayan bir silahın halen aktif olduğu ve kaybolmaların arkasındaki gücün bu olduğu savunulmuştur. Ivan T. Sanderson adlı yazar Invisible Residents (Görünmeyen Sakinler) ismiyle yayınladığı kitabında, kayıp olaylarından deniz altında bulunan gelişkin teknolojileri olan bir başka medeniyetin sorumlu olduğunu yazmıştır.
•Ünlü medyum Edgar Cayce, arkeologların Bimini yakınlarında, Bermuda Üçgeni’nden Atlantis’e bir giriş bulabileceklerine dair bir kehanette bulundu ve batmış bir kaya oluşumunun Bahamalar açıklarında bulunmasıyla birlikte, birçok kişi bu kaya oluşumunu Atlantis’in varlığına kanıt olarak görmeye başladı. Uyuyan kahin olarak da bilinen Edgar Cayce lazer ışığının varlığının bilinmediği bir sırada, Atlantis’te yaşayanların, özellikle Bimini Adası dolaylarında kristalleri enerji kaynağı olarak kullanma metodunu kullandıklarını ifade etmiş, Atlantis’in Bahamalar’da, Andros Adası yakınlarında battığını ve deniz altında kalan bu kristal parçalarının kaybolma olaylarını etkilediğini söylemişti.
•Diğer bir iddiaya göre Bermuda Şeytan Üçgeni, bir tür yıldız geçididir ve kaybolan uçaklar ve gemiler, bir başka boyut ve zaman dilimine ışınlanmışlardır. Bölgede meydana gelen gizemleri dünyadışı varlıklarla ilişkilendirenlere göre Bermuda Şeytan Üçgeni’nindeki mavi delikler, uzaylıların dünyaya geçiş yaparken oluşturduğu kurtdeliği kalıntılarının sonucu oluşmaktadır.
•Bermuda Şeytan Üçgeni ve onun gibi dünyadaki 12 yerde iblis ve iblis’in soyundan gelen şeytanların kolonileri bulunmaktadır. Şeytanlar bir araya geldiklerinde çok büyük ve güçlü bir elektromanyetik alan oluşturmaktalar ve bu elektromanyetik alan maddenin atomik yapısını değiştirerek ya da atomik titreşimlerini çok büyük hızlara çıkararak görünmez hale getirmektedir. Her fizik olayının arkasında metafizik bir güç vardır. Bir hadiste “”şeytanın tahtı deniz üzerindedir” denilir ve bu yüzden yeryüzünde belli denizlere şeytanın tahtgâhı denilebilir. Bundan dolayı cinni ve şeytan taifesi buraya hükmetmekte, gemi ve uçakların elektronik cihazlarını çalışmaz hale getirerek onları batırmaktadır. Cin ve şeytanlar “nar”dan yaratıldıkları için, adeta güneşten gelen dalgalara maruz kalmış gibi bütün elektronik cihazları da alt üst edebilirler. Bir diğer hadiste “Helak olmuş kavimlerin helak oldukları yerlere uğramayın. Ancak ağlayarak uğrayın.”” ikazında bulunulmaktadır. Bundan da, Allah’ın Sodom Gomorre, Âd ve Semud kavmi ve Atlantis uygarlığı gibi kendisine asi olan toplumları yerin dibine batırdığı ve şeytanların bazı yerlere sahip çıktıkları anlaşılabilir ve işte bu yerler daha sonra şeytanın karargâhı olmuştur. Nitekim havaya kaldırma ve uçurma konusunu İbn İshak şöyle anlatmaktadır: Efendimiz, Tebük’e giderken: “Tebük’e gittiğiniz zaman ben gitmeden sakın Tebük suyundan içmeyin ve dışarıya çıkmayın. Helak olmuş o cemaatin yerine de uğramayın.” buyurur. Ancak iki kişi bu emri dinlemeyerek helak olmuş o kavmin yaşadığı yere uğrarlar. Netice itibarıyla onlardan bir tanesini korkunç bir fırtına alır ve çok uzaklara fırlatır, diğerini de ararlar, ama bulamazlar. Ayrıca Bermuda Şeytan Üçgeni, Ay gibi bir kısım taş parçalarından gelen, şeytanın saltanatına ait bir müdahale de olabilir ki, kötü ruhlar, Güneş’in etrafında dönen uydu, gezegen ve bazı taş parçaları üzerinde taht kurmuşlardır. Oralardan gelip insanları rahatsız edebilirler. Hatta uçan daire ve UFO olarak bilinen şeylerin arkasında da bunlar olabilir.
Bermuda Şeytan Üçgeninin Altındaki Piramit
Uzun süredir bermuda şeytan üçgeninde araştırma yapan Fransız ve Amerikalı bilim adamlarının yanı sıra diğer ülkelerden kaşifler deniz dibinde bir piramit bulduklarını iddia ettiler. 2000 metre derinlikteki bu garip sualtı piramiti yapılar okyanus bilimci Dr Verlag Meyer’a göre bir sonar yardımıyla tespit edildi. Sadece sıradan piramitler değil, aynı zamanda camdan yapılmış piramitler, sfenks şeklinde heykel ve birçok monolitik yapılar ve hatta binaların duvarlarında oyulmuş yazıtların da olduğu saptandı. Mısır’daki Keops Piramitlerine göre yaklaşık 3 kat daha büyük olan cam piramitlerin, kristal benzeri maddelerden yapılmış olduğu ve bermuda şeytan üçgeninin merkezinde bulunduğu ifade edildi. İlginçtir, piramidin tepesinde iki çok büyük delik vardır.
Bölgedeki açıklanamayan kaybolma olayların nedeni bu kristal yapının oluşturduğu enerji dalgalanmalarına bağlanıyor . Kristal piramidin “Kirlian” fotoğraf tekniğine göre deneysel olarak alınan görüntülerinde farklı çeşit enerji alanları yaydığı görüntülenmişti. Dr. Verlag Bahamalar’da verdiği konferansta, piramitlerde kullanılan teknolojinin günümüz bilimine göre bilinmeyen bir teknoloji olduğunu belirtti. Atlantis hakkında ileri sürülen görüşlerde, kristal enerji piramitleri yaptıklarını veya kristal maddelerden enerji üretimini gerçekleştirdikleri savunuluyordu. Günümüzde bilim, bu teorileri Tesla sarmalları ile de açıklayabiliyor, veya Germanyum kristallerinin radyo dalgalarını depoladıkları ve ses dalgalarına çevirerek insan sesi, müzik vb diğer seslere dönüştürebildikleri artık biliniyor.
Şeytan Denizi
Dünyada Bermuda Şeytan Üçgeni ile aşağı yukarı aynı özellikleri paylaşan bir yer daha vardır. Burası da Şeytan Denizi olarak anılan Güneybatı Japon sularında ve merkezi İwo Jima ile Marcus Adası’nın arasında bulunan bölgedir. Buradaki uçak ve gemi kaybolma olayları da sebebi bilinmeyen ve geride iz bırakmayan türdendir. Aradaki fark ise Japon yetkili kuruluşlarının bu alanı resmen tehlikeli bölge olarak ilan etmeleridir.
Charles Berlitz bu iki alanı şöyle karşılaştırmaktadır: “Bermuda üçgeniyle, Şeytan Denizi’nin çok garip bir ortak yönü vardır. Bermuda üçgeninin batı ucunda 80 derece batı boylamı geçmektedir. Bu boylam manyetik kuzeyle gerçek kuzeyin aynı doğrultuda birleştiği ve sapma açısının sıfıra indiği boylamdır. Bu 80 derece boylamı Kuzey Kutbu’nu geçtiği zaman yön değiştirmekte ve 150 derece doğru boylamı olmaktadır. Bu şekilde, Kuzey Kutbu’ndan güneye doğru inerken Japonya’nın doğusundan, Şeytan Denizi’nin tam ortasından geçmektedir. Şeytan üçgeninin tam ortasına rastlayan bu yerde de manyetik kuzeyle gerçek kuzey aynı doğrultudadır. Tıpkı Bermuda Üçgeninin batısında olduğu gibi. Şeytan Denizi ile ilgili olarak hükümet adına araştırma yapmakla görevli olan ve Kaiyo Maru No 5 gemisiyle Şeytan Denizi’ne açılan bilim adamları gemiyle birlikte yok olup gitmişlerdir.
“Dünyanın On İki Şeytan Mezarlığı”
Bermuda Şeytan Üçgeni ve Şeytan Denizi’ni inceleyenlerden Ivan Şanderson’un konuyla ilgili görüşleri ise yalnızca bu iki alanla sınırlı değildir. “Dünyanın on iki şeytan mezarlığı” adlı makalesinde görüşlerini açıklayan Sanderson, dünyada normal dışı koşullar gösteren on iki alan olduğunu iddia etmektedir. Bu bölgeler birbirinden 72 boylam derecesi uzaklıkta ve 36 derece kuzey ile 36 derece güney enlemleri üzerinde sıralanmış olup sayıları kuzey ve güney kutbunda birer, her yarım kürede de beşer tane olmak üzere on ikiyi bulmaktadır. Bunların içinde bulunan Bermuda Şeytan Üçgeni’yle, Şeytan Denizi’nin bunca ilgiyi çekmesinin ve en yoğun bu bölgelerde kayıplar olmasının nedenini ise bu bölgelerde deniz ve hava trafiğinin diğerlerine oranla çok daha fazla olmasına bağlamaktadır. Ama manyetik ve pusula anormallikleri tüm bu alanlarda geçerlidir.
Bu bölgelerin çoğunda kuzeye doğru akan sıcak su akıntıları ile güneye doğru inen soğuk su akıntıları karşılaşmaktadır. Bunun dışında gene bu bölgelerde su yüzü akıntıları ile suyun altındaki akıntılar birbirlerinin ters istikâmetindedirler. Bu verileri değerlendiren Sanderson bu konuda şu yorumu getirmektedir: Su altındaki büyük gelgit akıntıları çeşitli ısı derecelerinden etkilenerek’girdaplar meydana getirmekte, radyo haberleşmesini, çekim kuvvetini, hatta graviteyi etkilemekte ve belki de uçaklarla gemileri zaman ve uzay içindeki başka bir noktaya yönelterek yok etmek de olabilir. Bu iddiayı destekleyen bir örnek, 1970 yıllarında yaşanmıştı. National Havayolları’nın 727 numaralı yolcu uçağı Miami Havaalanı’na inmek üzereyken birden hava kontrol merkezinin radarlarından silinmişti. On dakika kadar da görünmedi. Daha sonra beliren uçak olaysız bir iniş yaptı. Uçaktaki pilot ve görevliler, yer görevlilerinin telaşını anlayamıyorlardı. Çünkü, olaysız ve normal bir uçuş yapmışlardı. Kendilerine olay anlatıldığında kollarındaki saatleri ve uçaktaki saatleri ve uçaktaki zaman göstergelerini kontrol eden görevliler, hepsinin de 10 dakika geri kaldığını anladılar. Bu çok garip bir durumdu. Çünkü, 20 dakika kadar önce pilot normal zaman kontrolünü yapmış, tüm saat ve göstergelerin doğru olduğunu saptamış bulunuyordu.
Acaba bu yörelerden geçen uçak ya da gemiler bildiğimiz uzay – zaman kavramının dışına çıkmakta, başka bir boyuta mı geçmekteler. Bu konuyla ilgilenen bilim adamları hiçbir olasılığı göz ardıetmeden araştırmalarını sürdürürken, zaman zaman mantıksızlıkla suçlanmakta ve hatta alay konusu bile olabilmektedirler. Ancak mantık bilinenlerle sınırlı olduğuna göre henüz açıklayamadığımız olayların birçok konuda bilgi eksikliğimizden kaynaklandığı gözönüne alınırsa, yanlışlığı ispatlanmadıkça öne sürülen teorileri “mantıksız” ya da “hayal ürünü” diye etiketleyip küçümsemek olsa olsa tutucu bir beyinin yapabileceği bir şeydir.
Kitap Önerileri
1)Görünmeyen Ufuklar Vincent H. Gaddis
2)Dünyanın Görünmeyen Sakinleri Ivan Sanderson
3)Bermuda Şeytan Üçgeni Charles Berlitz
Son Yorumlar