Gamalı Haç Sembolü Neyi Temsil Eder? Gamalı Haçın Sırrı
Aslında insanlık tarihinin en eski kutsal figürlerinden biri olan Swastika, genelde Hint Avrupa kültürüyle bağdaştırılmıştır. Swastika aynı zamanda Mezopotamya’nın da kutsal sembollerindendir. Birçok uygarlık tarafından iyi talih ve barış getirmesi için tılsım olarak kullanılmıştı. Swastika (gamalı haç), Sanskritçe “iyi talih” ya da “iyilik” anlamına gelen svastika sözcüğünden türemiştir. İlk olarak Neolitik Avrasya’da görülen bu motifin (kancalı haç), güneşin gökyüzündeki hareketini temsil ettiği sanılmaktadır. Sanskritçe’de Su (iyi) ve asti (olmak) kelimeleri ile ka takısının birleşiminden oluşan bu iki kelimenin geçmişi binlerce yıl öncesine, insanların Kuzey Yıldızı çevresinde hareket eden Büyükayı’yı fark ettikleri zamana dek uzanır. Bu hareketin planı yılda dört kez çıkarıldığında, gamalı haç şekli oluşuyordu. Ve bu simge, mevsimlerin değişiminin işareti sayılıyordu. Swastika’nın tam sembolü kendi içinde bir dünyayı; unsurları, merkezden eşit uzaklıktaki bir gücün mekansal düzenini ifade eder. O, kozmik ve mikrokozmik olanın ikilli glifi, dört bölüme ayrılan evrensel çevrim hareketinin görünümüdür.
Kolları saat yönünde dönük olan svastika başarı,uğuru ve aydınlığı; kolları ters yöne dönük şekli ise geceyi ve uğursuzluğu sembolize ettiği belirtilir. Gamalı Haç’ın dört kolu, dört kozmik gücü simgeler. Yine bazı kaynaklarda, eski dönemlerde bu sembol sayesinde dört kozmik gücün etki altına alınıp büyü yapıldığı belirtilir. En eski Svastika işareti M.Ö. 10.000 yılına ait bir fildişi üzerinde Ukrayna’da bulunmuştur. Günümüze dek Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Odinizm gibi inanç sistemlerinde kutsal bir sembol olarak kullanılmıştır. Binlerce yıl, özellikle Hinduların kutsal metinlerinde uğur ve yeniden doğum sembolü olarak kullanıldı. Hindular ve Caynalar kapı eşiklerine, kapılarına ve tanrılarına sundukları nesnelerin üzerine gamalı haç işareti koyarlar. Sağa dönük, yani kolları saat yönünde dönen gamalı haçla sola dönük gamalı haç arasında kesin bir ayrım yapılır. Sağa dönük gamalı haç güneşle ilgili bir simge olarak kabul edilir ve kollarının dönüşü güneşin günlük hareketini temsil eder. Sola dönük gamalı haç ise daha çok geceyi, ürkütücü tanrıça Kali’yi ve büyücülüğü simgeler. MÖ 2200-2000 yıllarına tarihlenen neolitik döneme ait geometrik desenli toprak kap, üzerinde gamalı haç desenleri bulunmuştur. Orta ve Güney Amerika medeniyetlerinde, özellikle Mayalar, Navarrolarda da görülür.Mezopotamya’da bulunan pek çok sikkede gamalı haç!a rastlanmıştır. Aztek ve Mayalar bu sembolü mezar taşlarında, kıyafet ve mücevherler üzerinde kullanıyorlardı. Avrupa’da ise Swastika Roma İmparatorluğu dönemine ait yapıtlarda, kiliselerde ve mezar taşlarında bulunuyor. Mayalar’a ait bazı tasvirlerde “S” biçimli iki yılanın aynı yönde kesiştirilmesi tarzında rastlanır. Bu sembole ait bulgular özellikle Harappa’da yapılan kazılarda ve İndus Vadisi Medeniyeti’ne ait mühürlerdeki kabartmalarda oldukça sık rastlanmıştır. Doğu’daki kültürlerde, swastika Buda’nın bir sembolüdür. Genellikle Asya’daki küçük ya da büyük tüm Buda heykellerinin üzerinde bulunur. İnanca göre, Budalara ait bu sembol derin ve kutsal anlamlar taşır. Uzun dönem boyunca iyi şans sembolü, saflık sembolü olarak bilinirdi. Naziler ise sembolün gücü ve saflığını “saf ırk” kurma doktrinine bağlamak istedi.
Çatalhöyük’teki kazılardan elde edilen M.Ö. 7500 yıllarına ait taş tabletlerde ve ev gereçlerinin bir kısmında Swastika sembolü kullanılmıştır. Çatalhöyük’le ilgili önemli araştırmalar yapmış olan James Mellaart’a göre, bütün gamalı haçlar, dışarıya doğru yayılan olan merkezi bir hareketle gösterilir. Kendi statik merkezi, evren ve Tanrısal gücün merkezini temsil eder. Swastika’nın, Ön-Türkler’deki adı Oz Damgası’dır. Bu sembol Ön-Türklerde Ozlaşarak Tanrıya erişmeyi temsil eder. Oz damgası, öbür dünyaya geçerek orada şekil değiştirerek yeniden oluşum şeklindeki düşünceyi kapsar. Swastika’nın kökeninin Arilere dayandığı düşünülmekteydi, ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, kökeninin Ön-Türk kültürüne dayandığını ve onlar aracılığıyla dünyanın farklı bölgelerine yayıldığı göstermiştir. Anadolu, Swastika sembolünün sıkça görüldüğü bir bölgedir. Osmanlı’nın son döneminde Anadolu’nun her yerini kazan yabancı arkeologlar bu sembolle sık sık karşılaşmıştı. Ünlü Alman arkeolog Heinrich Schliemann, Homeros’un İlyada destanında yer alan Troya’nın izini yıllarca sürdüğü ünlü kazısına, 1871’de Çanakkale- Hisarlık Tepesi’nde başlamıştır. Schliemann’ın bulduğu ve kaçırdığı paha biçilmez “Priamos hazineleri” yanında, antik eserler arasında daha sonradan “gamalı haç” olarak anılacak Swastika da vardır. Antik kent Troya’da bulduğu sembolün Aryan ırkın sembolü olduğu iddiası, tüm Avrupa’da ve özellikle Almanya’da sansasyon olmuştur. Tarihi Truva kazı alanında kancalı haçı bulan ünlü arkeolog Heinrich Schliemann Almanya’da bulunan çömleklerin üzerindeki benzer şekiller arasında ilişki kurarak bu simgenin “uzak geçmişteki atalarımızın dinî sembolü” olduğunu tahmin etmiştir. Schliemann’ın çalışmaları gamalı haçı “Aryan kimliğinin” ve Alman milliyetçiliğinin simgesi olarak gören völkisch hareketler tarafından sahiplenildi. Alman milletinin Aryan kültür mirası olduğu düşüncesiyle Nazi partisi, gamalı haçı 1920 yılında resmî simgesi olarak kabul etmiştir. Kazakistan’ında bulunan Ahmet Yesevi Türbesi’nin ana kapısının iki tarafında da Swastika bulunmaktadır.
Naacal tabletleri’ni ortaya çıkaran ingiliz albay James Churchward’ın Hindistan ve Meksika’da yaptığı uzun araştırmaları sonucunda pasifik’teki kayıp kıta Mu‘nun izlerine rastlamıştı. Churchward’a göre gamalı haç Mu kıtasının dinsel ve kutsal sembollerinden biriydi ve bu sembol tüm kıtalara Mu’dan yayılmıştır. Swastikanın dört kolunun ortasındaki daire tek Tanrıyı simgeler. Dairenin içinde köşeli bir spiral gibi açılıp daireden çıkan ve swastikanın dört kolundan üsttekine bitişen çizgi Mu hiyeratik alfabesinin bir harfidir ve Yaradan’dan çıkan ilk dört gücü ifade eder. Bu dört güç Yaradan’ın muradı üzerine kainatı oluşturacak, meydana getirecek ve kainatın sorumluluğunu üstlenecek olan güçlerdir. Dolayısıyla kainatı doğrudan doğruya Mutlak yaratmamıştır; O, bazı güçleri ya da cevherleri var etmiştir ve bu cevherler kainatı meydana getirmiştir ve getirmeye devam etmektedir. İlahi Nurdan çıkmış olan dört temel güç kainatı kaosdan düzene geçirmiştir. Tanrının kendi asli nitelikleri olarak kabul edilen bu dört temel güç, “dört büyük inşaatçı”, “dört büyük mimar”, “dört büyük geometri üstadı” olarak adlandırılır. Naacallerin gamalı haç ile sembolize ettiği bu dört temel güç Semavi dinlerin doğuşu ile “dört baş melek” olarak adlandırılmışlardır.
Carl Sagan, araştırmaları sırasında eski Çin’e ait ipek bir elyazmasında bazı kuyruklu yıldızların betimlendiğini görmüş. Sagan, o kuyruklu yıldızlardan birisinde de aynı sembolü tespit ettiğini ileri sürerek, bu sembolün aslında bir kuyruklu yıldızı sembolize ettiğini öne sürmüştür. Frederick Goodman’ın, Magic Symbols (Büyü Sembolleri) adlı kitabında yazdığına göre, Kabala’nın “Hayat Ağacı” olan Sefirot’taki “Keter” isimli Sefirah, swastikanın çıkış noktasıdır. Buna göre, “gamalı haç Süleyman’ın Mührü (altı köşeli Siyon yıldızı) ile de yakından ilişkilidir. İngiliz tarihçi Michael Howard, “The Occult “adlı kitabında Pan-Cermenik Alman milliyetçiliğinin ruhsal gücünü ve ideolojik kökenini okült derneklerden aldığını ve okült geleneğin 1920’lerde doğan Nazi akımına da büyük bir zemin hazırladığını yazar. Michael Howard’a göre, tüm Almanca konuşan halkların birleştirilmesi amacını benimseyen aşırı Alman milliyetçiliği, Helene Blavatsky adlı bir medyum tarafından 1875 yılında kurulan Theosophical Society adlı okült derneğinden büyük ölçüde etkilenmişti. Blavatsky’nin amacı, doğu mistisizmi ve okültizmi ile; masonluk, Gül-Haççılık, Kabala gibi Batı kaynaklı okült gelenekleri birleştirmekti.
Theosophical Society’yi kuran Helena Petrovna Blavatsky Nazi ideolojisinin temelini oluşturan kitabı The Secret Doctrine’i Tibet seyahatinin sonunda yazmıştı. Madame Blavatsky kitabını içeriğinin kaynağı olarak ise insanlık tarihinin bilgisine sahip “Mahatmaları” (Büyük Ruh/ Budist Azizleri) gösteriyordu. Bu bilgiler ona Tibet’te yedi ezoterik sembol aracılığıyla aktarılmıştı. Bu semboller arasında en önemli olanı ise Swastika’ydı. Blavatsky her sembolü insanlığın bir evrim aşamasıyla özdeşleştirmişti. Yedi ırk insanlık tarihinde önemli görevler üstlenecekti. İnsanlığı karanlıktan ışığa taşıyacak ve insan evriminde yeni bir dönem açacak ırk Aryan adını taşıyordu. Paranormal güçleri olan Aryan ırkının sembolü ise Svastika’ydı. Madam Blavatski kendi ekolünü geliştirirken, saf ve üstün ırkın başka bir gezegenden gelip yerleşen dünya dışı bir toplum olduğu inancındaydı. Hitleri en fazla etkileyen bu görüş olmuştur. Blavatsky’ye göre yeryüzünde yedi kök ırk vardır. Bunlardan dördüncüsü ‘Atlantisliler’dir. Gelecek iki kök ırk daha bulunmaktadır. Blavatsky’nin eserlerinde, Ari ırkın Atlantis’in günümüzdeki temsilcisi olduğu fikri işlenmektedir. Aşağı ırklarla birleşmelerle yozlaşan kadim medeniyetlerin temsilcileri, büyük felaketlerle cezalandırılmıştır. Hayatta kalanlar ise dünyanın farklı yerlerine dağılarak, buralarda simgesi gamalı haç olan Ari ırkın tekrar üremesini sağlamıştır. Blavatsky’ye göre ırklar ve halklar da zamanla gelişmektedir. Bu gelişmeye ayak uyduramayan Kızılderililerin, Eskimoların, Polinezyalıların ortadan kalkması evrensel yasaların gereğidir. Yedi kök ırktan en üstünü Arilerdir ve Almanlar bunların bir alt sınıfıdır.
Ünlü Alman gizemci Guido Von List, Cermen mistisizmi, Cermen Paganizmi, Runik yazılar konusunda bir uzmandı. Çeşitli tezleri kendi fikirleriyle birleştirerek ‘’Armanizm’’ adını verdiği inanç sistemini oluşturdu. Von List’e göre, Katolik Kilisesi antik okült geleneği baskı altına almış, ancak bu gelenek Tapınakçılar, Gül-Haçlar ve masonlar tarafından canlı tutulmuştu. Şimdi de Armanenschafft bu Tapınakçı geleneği canlandırmaya çalışacaktı. List, runik harflerin büyülü güce sahip olduğuna inanıyordu. Senelerce süren araştırmaları sonrası bu düşünce doğrultusunda bir Rün alfabesi hazırladı. 1908 yılında The Secrets of the Runes (Rünlerin Sırrı) adlı kitabında 18 harflik Rün alfabesini yayınladı ve bu çalışma Naziler tarafından kabul gördü. SS amblemindeki özel S’ler gibi Naziler kullandıkları çoğu sembolleri bu alfabeden seçtiler. Kendilerini tarihin başlangıcından beri dejenere olmamış Ari ırk olarak tanımlayan Naziler Kuzey Denizi’nde olduğu varsayılan, Thule Adası’nı referans aldılar. Burasını ‘saf ırkın’ doğum yeri olarak kabul ettiler. Nasyonel Sosyalist Parti’ye basamak olan Thule Derneği’nin amblemi gamalı haçtı. Nazi partisinin 7 kurucusundan biri olan Dietrich Eckardt, Thule tarikatının amacını şöyle açıklıyordu; “Thule’nin tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır. İnsanoğlu ile dış zekalar- arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sırlara erelere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadırlar. Bu güç kaynağı Almanya’yı dünyaya egemen kılacakdır…” Gamalı Haç 7 Ağustos 1920’deki Salzburg Kongresi’nde nazilerin amblemi olarak kabul edildi. Naziler Svastika’yı 45 derece döndürüp, kırmızı zemin üzerine, beyaz bir dairenin içine koydu. Kavgam’ adlı kitabında Hitler şunları yazar:“Kırmızıda hareketimizin sosyal ülküsünü, beyazda milliyetçi ideallerimizi, gamalı haçta ise, Ari adamın zafer için mücadele etme bilincini görüyorsunuz…”
Elinize Sağlık
Gerçekten güzel bir derleme olmuş. Teşekkürler.